İsim:

Email: *

Mesaj: *

İsim:

Email: *

Mesaj: *

23 Şubat 2012 Perşembe

Her banyo sonrasında 80 tırnak kesiyorum, yakında 90 olacak! (Bu hatun tam bi çılgın bence)

 

19 Ocak 2012
Her banyo sonrasında 80 tırnak kesiyorum, yakında 90 olacak!

KADIN gerçekten muazzam. Sadece kadın, eş ve anne olarak değil, işkadını olarak
da. “Happily Ever After”, Bebek’teki nam salmış kafe’si. İstanbul’da yeni bir
tarzın öncüsü oldu. Başka işlere de el attı, hepsinde de başarılı oldu. Ama bu
röportaj, anneliği üzerine.


Küçük dilimi yutuyorum, 5. kez hamile! İtiraf da ediyorum, kıskançlıktan
ölüyorum. 42 yaşıma geldim, bir tek şey öğrendim, ne varsa annelikte var şu
hayatta. O yüzden hem çalışıp hem de bu kadar çok çocuk yapanlara hayranlık
duyuyorum. Ayşe Kucuroğlu da onlardan biri...

Vay canına mı desem, tebrikler mi bilemedim ama... Beşinci geliyor ha!
-  Aynen öyle. Kimi “Hastalık” diyor, kimi, “Yok yok, bu Ayşe’de doğurma hobisi
var!” diyor. Valla, hepsi doğru. Kim ne diyorsa haklı. Adama âşığım, doğurdukça
doğuruyorum. Bu bebek, aslında “bir numara” Suna için planlandı. İki, üç, dört
biliyorsun erkek. Suna bir kız kardeş istiyordu. Risk aldık. Bir ara, “Eyvah!
Yine bulacağım pipiyi!” derken doktorum Lemi İbrahimoğlu erkenden verdi haberini
bana: Kız. Selma yolda!

İnsan, “Kalkışmayayım! Nasıl büyüyecekler? Nasıl okuyacaklar? Bunların eğitim
paraları nasıl kazanılacak?” demez mi?
-  Der. Diyoruz. Zaten okul ücretlerine çalışıyoruz. Ama çocuk büyütmek,
harcadığın emeğin karşılığını en güzel ve en net şeklide almak demek. Aynı
zamanda eğlenceli.En azından ben eğleniyorum. Evet çok çalışıyoruz ama
önceliklerimiz farklı. Biz, hiçbir zaman, arabalara, evlere yatırım yapmadık.
Bizim yatırımımız çocuklara ve onların eğitimine. Onları ileride rahat
ettirebilmek için kendi özel zevklerimizden fedakârlık ediyoruz. Mesela ben daha
az çanta alıyorum!

Ben hâlâ ikna olmadım! Karı-koca çok mu zenginsiniz, çok mu kaygısız...
-  Gönlümüz zengin Ayşecim! (gülüyor) Hiçbir zaman çok zengin olamayız çünkü tüm
kazandıklarımız, çocuklarımıza iyi bir gelecek hazırlamaya gidiyor. Kaygısız
filan da değiliz ama her şeye pozitif bakmak ve iyiyi çağırmak gibi hayatla bir
anlaşmamız var. İnanıyorum ki, çok kardeşli olmaları onları bir arada tutacak.
Birbirlerinden sorumlu olacaklar.

Neredeyse son 7-8 senedir hamilesin... Bu, sıkıntı vermiyor mu? Yük gibi
gelmiyor mu?
-  Yok ya, aksine çok seviyorum bu dönemi. Hatta hamile olduğumu bile zor fark
ediyorum. “4 numara”yı, koşu bandındayken, anormal kalp atışı yüzünden,
alarmının ikazıyla anladım. Hayatım pek değişmiyor. Yine ayakta, yine işimin
başındayım. Şımarık değilim, şikâyet eden biri değilim. Bütün gün çocuk ve
hamilelik konuşan biri de değilim. Anlayacağın, ben hamileliği seviyorum ama
hamilelik de beni seviyor! Bebekler hep gününden geç doğdu; içeri yerleşen pek
çıkmak istemiyor. “Happily Ever After”da sabahtan itibaren çalışıyorum. Bu
aralar, balıklarla bozdum kafayı, Cunda’dan Bodrum’dan günlük balık getiriyoruz.
Hamileyken daha üretken ve enerjik oluyorum. 
Sevdiğin adamdan küçük küçük başkalarını üretiyorsun
Niye şaşırıyor ki insanlar beş çocuğa? Sevdiğin adamdan küçük küçük başkalarını
üretiyorsun, şahane değil mi? Odamdaki bebek yatağı, bir türlü dışarı çıkamadı.
Evet, evde yürürken, nereye bassan ötüyor. Evet, ev havaalanı gibi çünkü salonda
scooter’la dolaşan küçük insanlar var. Ben gözümde büyütmüyorum ama “Ne var
bunda, çok kolay” da demiyorum. Sabır, kocanın manevi desteği, anneanne ve
teyzenin lojistik destekleriyle halledilebiliyor...Beşinci çocuk aşkın kreması

Bir çocukta ne oluyor, iki çocukta ne oluyor, üç çocukta ne oluyor, dört çocukta
ne oluyor?
-  İlk çocukta heyecanlanıyorsun, kitabım vardı hiç unutmuyorum, Discovery
Channel yayınevinin Baby Manuel’i. Bebek Suna’yı kucağımda yıkarken, bir yandan
da Taner’e sesleniyordum: “Sayfayı çevir... Sayfayı çevir...” İkinci çocukta ana
motif meraktı, “İkinci çocuğu da ilk çocuk kadar sevecek miyim acaba?” Üçüncü de
artık onlar çoğunluk oluyorlar, “Evde daha iyi demokrasi olacak” diye düşündüm.
Dördüncüde artık bir takımlaşma başladı. Bir ile üç arasında ego savaşı.
Dördünün bir arada yemek masasında oturması, dünyanın en tatlı şeyi. Beşinci,
sanırım aşkın kreması!

Nasıl bir ailesiniz?
-  Gürültülü! Hareketli! Sürekli yüksek desibelli bir ortam. Hele öğleden sonra
4 ile 7 arası. Buradan yan komşum Nail Keçili Bey’e sevgilerimi gönderiyorum,
çok anlayışlı bir komşu. Ancak 9’dan sonra ev bize kalıyor. Günün sonunda
konuşacak bir dolu şey oluyor. Depresyona vakti olmayan tipler olduk. Ağız
tadıyla bunalıma bile giremiyorsun!

Her çocukta kocan daha mı çok sevdi seni?..
-  O hep seviyordu ama galiba hayranlığı arttı. Her seferinde normal doğum
yapmam, doğururken ondan aldığım güç, aramızdaki bağların daha da güçlenmesine
yol açtı. Aslında çocukları birlikte yaptığımız gibi birlikte doğuruyoruz.
İlişki böyle büyüyor, yaşlanıyor. İlişki, arızalı olmayınca da, heyecanlı
olabiliyor. İnişli çıkışlı olması bir yerde bitiyor, duygular yerini güvene ve
sıcaklığa bırakıyor. Uzun ilişkinin geldiği nokta bu değil midir? Her iki taraf
da vermeye başlayınca, iş daha da egosuz, mutlu ve çekişmesiz oluyor. Karı-koca
arasında yarış olmayınca, bir bütün olup bakabiliyorsun hayata.

Ne güzel anlattın... Peki 4 çocuklu bir evde yaşamanın hiç mi zorluğu yok?
-  Olmaz mı? Her banyo sonrası 80 tırnak kesiyorum! Yetişmem gereken çok şey
oluyor, gün yetmiyor. Bazen tek tek yıkamak yerine, hepsini birden banyoya
sokup, yıkayıp, paklayıp yemeye yetiştiğim oluyor. Domezliğin modern hali!

www.hurriyet.com.tr



 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder