İsim:

Email: *

Mesaj: *

İsim:

Email: *

Mesaj: *

29 Nisan 2012 Pazar

29. Hafta


29. Hafta
Sanki biraz ağırlaştık mı ne ?


Görenlerin hala 7 ay olduğuna inanamadığı ya da yeni yeni hamileye benzedin dediği dönemlerde olsam da, bünyeme göre artık ağırlaştığımı hissediyorum. Benim gibi fazla haraketli biri için çokk zoooor, napıcaz bilmem:) Yani artık hızlı büyümeye başlıyoruz ya, kısıtlı ve molalar vererek yaşamaya alışmam gerekecek sanırım, ben alışmasam Melis alıştıracak gibi o ayrı..

Melis nedense hep sağ tarafımda, yani inanılmaz bi şekilde başka bi yerde hissetmiyorum kuvvetli vuruşları, dönüşleri, nedir sebebi acaba? Haftasonu muayeneye gideceğiz, sorularımın arasına ekleyeyim, ayrıca doğumla ilgili de sormak istediğim bazı şeyler olduğu için heyecanlı ve endişeliyim, gerçi Tansu Bey çok detayına girmeyecektir eminim ama artık aklımı sık kurcalamaya başladı bu konu.
Ne zaman gelecek bizim miniğimiz acaba, Yengeç burcunu tutturacak mıyım:) Gerçi Yengeç olmaması için ya çok erken doğması ya da çok geç gelip 40 haftayı geçmesi lazım, dolayısıyle sorun yok gibi.. Çok takılmıyorum desem de, Astro dünyayla fazla haşır neşir olan biri olarak Yengeç olsa süper olur diyorum, Aslan da olabilir. Ama İkizler olmasın, yani erkenden gelme kızııııım, duydun mu:)

Blogcuanne.com’da yer alan pozitif doğum hikayelerini okumanızı tavsiye ederim;) Yeni keşfettim, bazılarını okurken inanılmaz etkilendim ki kendimi düşünemiyorum o zaman..

Bu hafta benim en korktuğum alışveriş olan bebek arabası – puseti almış bulunmaktayız, hafifledim resmen. Çünkü o kadar çeşit var ki etrafta, acaba hangisi daha kullanışlıdır nasıl karar veririz diye düşünüyordum, aslında bu konuda biraz hazıra kondum gibi. Benden bir ay önce doğum yapacak olan arkadaşım Pınar ve eşi çılgın gibi araştırdılar, dolaştılar ve sonunda aldılar. Biz de biraz bakındıktan sonra Bebe Confort’a ait bir modelin kullanışlı olduğuna karar verdik, hem rengi de çok beğendik. Bayağı test ettik, rahat taşıyabiliyor muyuz, bagaja koy indir yaparken zorlanır mıyız, annem biz yokken kullanacak olsa rahat taşır mı gibi seçenekleri düşünerek, iyi bir karar verdiğimize inanıyoruz. Puset bir yaşına kadar kullanılabiliyormuş, sonra arabanın diğer parçasını yerleştiriyorsunuz ve 3 yaşına kadar kullanılabiliyormuş, yani 3 parçadan oluşuyor bebek arabası setimiz. Puset arabanın arkasına da emniyet kemeri ile yerleştirilebiliyor. 2012 modelleri henüz internet sitesine yüklememiş sanırım Joker, dolayısıyle fotosunu bulamadım..
Odamızın halısını da aldık, fotosunu eklemek isterdim ama oda tamamen yerleşene kadar kendimi tutacağım:)Üzerinde Princess yazan renkli, küçük bir halı aldık. Odanın eksiği şu an tül-perdesi.. Bunlarla ilgili de araştırma yapmadım açıkcası, nasıl birşey alacağımı bilmiyorum, sadece oda takımı sade olduğu için, rengarenk birşey olması tercihim..

Anneanneciğin hazırlıklarını da evimize getirdik, hepsini güzel güzel yıkayıp ütülemiş:) Bizim aldığımız kıyafetlerden çok daha değerli hepsi, hepsinde elinin emeği var annecimin, hepsi özenle ve sevgiyle hazırlandı, ellerine sağlık ♥♥♥

Sırada beşik var, bambu tarzı büyük beşiklerden almak istemiyorum, aslında çok sevimliler ama sonra saklamak için yerimiz maalesef yok, odasına koysak yeri daralacak, bu yüzden kullandıktan sonra parçalara ayırıp kaldırabileceğimiz bir model arıyoruz, bunun için vaktimiz var, acele etmiyorum açıkçası.. Bebek arabası, puset gibi şeylere fazla para verilebilir belki, uzun süre kullanılacağından ama beşik için aynı şeyi düşünmüyorum..

Haftaiçi 1 Mayıs’tan dolayı Pazartesi de tatil olacağımızdan, annemle bebek şekeri, kapı süsü gibi ihtiyaçlara bakmaya gideceğiz, umarım çok dolaşmadan, kafamız karışmadan karar verip alırız..

Doğum fotoğrafçısı ile ilgili de sanırım geçtiğimiz haftalarda bahsetmiştim, kesinlikle gerçekleştirmek istiyoruuuum, en önem verdiğim şeyler arasında şu an benim için ve o kadar çok seçenek var ki kafanız karışıyor, bu sebeple güvendiğiniz birinin önerdiği fotoğrafçıları tercih edebilirsiniz, aksi durumda internetten araştırmak işin içinden çıkılmaz bir hale sokuyor. Bu bağlamda 2 seçenek var şu an, gelecek ay karar vermiş olacağız.. Önemli olan güzel kareleri yakalaması, tabi ki fotoğraf kalitesi, albümün şıklığı da önemli ama çok çok önemli değil, sonuçta hepsi tüm fotoğrafları dvd içerisinde veriyor ve istediğiniz zaman çoğaltabiliyorsunuz... Müthiş bir hatıra olacak inşallah !

Bu hafta Eda Teyzeciğe gittik, enfesss yemekler yapmıştı can dostum, Melis’imin teyzesi..Sonra Tuğba Teyzeciğiii geldi ve Ali Sarp’ı hırpaladık:) Hırpaladık diyorum çünkü karşısında sabit duramazsınız ki, teyzesinin tombalağı balıııı, gerçi erkekleri daha çok seviyor ama neysee:) Keyifli bir akşam geçirdik kısaca canlarımla..

Haftasonu da ailece güzel bir kahvaltı yaptık Rumeli Kavağı’nda.. Melis, ben, heyecanlı babası:) çılgın anneannesi, biricik dayısı ile..

Bol bol gezmeyi planlıyorum, sanki az geziyormuşum gibi:)

25 Nisan 2012 Çarşamba

Hamilelik ve Sıcaklarrrrrr ...


Hamilelikte, hormonlardaki değişimlere ve kan akımındaki hızlanmaya bağlı olarak artan vücut sıcaklığının yanına bir de sıcak hava eklenince, hamilelik daha da sıkıntılı bir hal alabiliyor. Ancak bu sıkıntıları en aza indirmek mümkün...


Hava sıcaklığının artması ile birlikte hamileler için de zorlu bir dönem başlamış oldu. Hamilelikte hormonlardaki değişimlere ve kan akımındaki hızlanmaya bağlı olarak vücut iç sıcaklığında doğal bir artış yaşanır. Gebeler buna bağlı olarak zaten kendilerini devamlı sıcak hissederken, havaların da ısınması onları gerçekten sıkıntıya sokabiliyor. Bu sıkıntıyı en aza indirgemek için bazı basit, uygulanması kolay aslında hepimizin bildiği ama bazen aklımızdan çıkan püf noktaları hatırlamakta fayda var.


* Gebelikte özellikle de sıcak havalarda ağızdan bolca sıvı alımına dikkat etmek gerekir. Çünkü vücudun sussuz kalması rahimde kasılmalara dolayısıyla erken doğum sancılarına ve erken doğuma neden olabilir. Ancak sıvı alırken dikkat edilmesi gereken hussus, sık idrara çıkarttığı için vücutda sıvı kaybına yol açan kahve, çay ve kola gibi kafein içeren içeceklerden uzak durulmasıdır. Yine içerdiği tuzlar nedeniyle vücutda şişliliği arttırdığı için gazlı soda türü içeceklerden kaçınmak gerekir. Önerilen günde en az 8 ila 10 bardak su içilmesidir. Buzlu, nane ve limon aromalı içecekler denenebilinir. 


* Mutlak gerekli olmadıkça saat 11 ile 16 arası güneşli havada dışarı çıkılmamalıdır. Daima gölge ve hafif esentili yerler tercih edilmelidir. Hamilelikte doğal olarak artan melatonin hormonuna bağlı cilt kolayca bronzlaşmaya ve lekelenmeye eğilimlidir. Cilde güneşe çıkmadan 20 dakika önceden uygun UVB koruyucu içeren güneş kremi uygulanmalıdır.


* Hamileliğin son 3 ayında gebe her 3 kadından birinde ellerde ve özellikle ayaklarda şişme görülür. Hava sıcaklığındaki ve nem oranındaki artış vücutdaki şişmeyi fazlalaştırır. Uzun süre ayakta kalınması da şikayetlerin artmasına neden olur. Her fırsatta hamilelerin oturup ayaklarını yükseğe kaldırmaları, imkan varsa ayaklara ve bacaklara masaj uygulanması tavsiye edilir. Ayak banyoları, ayak ve ayak bileklerindeki şişliklerin inmesine yardım eder. Bu banyolara nane gibi doğal esanslı yağların katılması ayrıca ferahlık verir. Yüzük ve bilezik gibi aksesuarlar parmak ve eller şişmeden çıkarılmalıdır ki bunlar daha sonra kan akımını engellemesinler.


* Sıcakların etkisini azaltmanın diğer bir yolu ise sık sık serin duş almaktır. Hatta imkan varsa havuzda veya denizde yüzerek ve oturarak serinlemek mümkündür. Evdeki küvetin içini doldurup içine oturmak da aynı etkiyi göstermektedir.


* Hamilelikte yoğun egsersiz terleyerek aşırı su kaybına yol açtığı için uygun değildir. Yoga veya t’ai chi gibi hafif aktivitelerin yanı sıra özellikle suda egzersiz iyi bir çözümdür. Egzersiz sonrası su içilmesi ihmal edilmemelidir.


* Açık renk güneş ışınlarını yansıtan kıyafetlerin seçilmesi tavsiye edilir. Pamuk, keten gibi doğal kumaşlardan oluşan geniş ve rahat kıyafetler terlemeyi önlediği gibi hareket serbestliği de sağlar.


* Düz, ayaklarınıza nefes aldıracak, rahat ayakkabıların tercih edilmesi ayak şişmesinden doğacak sıkmayı ve rahatsızlığı azaltacağı gibi düşme riskinizi de azaltır.

28. Hafta


28. Hafta


Henüz gelmeden deli gibi sevilen, sarılan, koklanan Melis’imizin oda takımı bu haftasonu geldiii :) Önceden de bahsettiğim gibi Mutlu Bebe isimli bir mağazadan satın almıştık, çok dolaşmadan.. Söyledikleri tarihte teslim ettiler, baya temiz çalıştılar, kısaca memnun kaldık ve beğendik. Maalesef bahar virüsünden kurtulamadığım için o gün, hiç iyi hissetmediğim bir gündü, dolayısıyle yorucu oldu benim için epeyce. İyi ki annecimmm ve benim gözümde hala minik olan :) ancak ablacığına yardım edecek kadar büyümüş olan kuzenim Nagişciiim de vardı, onların desteğiyle günü atlattık, evi biraz düzenledik, mobilyaları ve odayı pırıl pırıl yaptılar, havalanması için kapısını kapattık, artık eşyaların yıkanması ve yerleşmesi konusu kaldı.. Annecim mis yemekler yaptı, tecrübesiyle bir türlü sığamadığımız koca evimize biraz el atıp düzene soktu:) Canım benim o yaa, kendi işlerine zor yetişirken, önceliği hep biziz, ne kadar yorulsa da sesi çıkmaz minik annecimin.. Her gittiğimde elinde Melis için yaptığı ya da aldığı yeni birşey görüyorum, hatta dalga geçiyoruz, hepsini bohçalayıp kurdelelerle süsle de konvoyla almaya gelelim diye:)

Yorgun bir gün sonrası, ertesi gün yattım tabi, bol c vitamini ve bitki çayları en yakın dostumdu yine.. 23 Nisan’ın tatil olması sebebiyle,  +1 bonuslu haftasonunun son gününü de Tuğba’lar ile geçirdik, hava süperdi, Ali Sarp’ın da yüzünden bal damlıyordu balll :) Ama öpemedim ki neye yarar, bulaşır diye, arada sıkıştırdım biraz ;) Dönüşte aldıklarımızın üzerinden geçtik, eksik neler var, neler almalıyım diye bir kritik yaptık :) Son hamile kalmanın avantajlarından biri, ne güzel herkes deneyimlerini paylaşıyor;)

Havalar da ısınmaya başladı, sıcağa karşı dayanamaz durumdaydım son 2 gündür, halbuki daha yeni yeni güneş yüzü görüyoruz, en baştan böyle ise ilerleyen zamanlar nasıl geçecek bakalım, güzel haftasonu sonrası ilk iş günüm hem sıcak basması, hem mide bulantısı sebebiyle çok iç açıcı geçmedi, bu konuyla ilgili aslında çoğunu bildiğimiz faydalı maddelerin yer aldığı bir yazıya rastladım, paylaşacağım..

Ayrıca bu hafta diş-ağız bakımıyla ilgili de birşeyler izledim ve bilmediğim birşey varmış, mide bulantısı sonucu kustuktan sonra hemen dişler fırçalanmamalıymış, çünkü mide asidi, fırçalamanın da etkisiyle dişlerde aşınma yapıyormuş, ancak 1 saat sonra fırçalanabilirmiş.. Ben ki her defasında çılgınlar gibi fırçalıyordum dişlerimi, şükürler olsun ki, dişlerimle ilgili bir şikayetim yok şu an, umarım kalsiyumu yeterli almışımdır da, doğum sonrası da diş kaybı yaşamam.. Fosfor ve kalsiyum içeren ürünler son aylarda fazla tüketilmeliymiş ki özellikle sütL içmeyi başaramadığım, yerine sık olmasa da yoğurt ve peyniri tercih ettiğim şey.. Zorla da olsa içmem lazım. Son aylar Omega açısından da önemli biliyorsunuz ki, bu yüzden balık-ceviz gibi yiyecekleri de sıklaştırıyoruz..

Doğumla ilgili garip garip videoları asla izlemedim, izlemeyi de düşünmüyorum ama dikkatimi çeken doğum hikayelerini ve doktorların doğum şekilleri ile ilgili paylaştığı yazıları okuyorum. Bu hafta da güzel bir yazıya rastladım, bloğuma eklemek için bulamadığımdan aklımda kalanları ve fikirlerimi destekleyenleri paylaşmak isterim. Doktorun konferansa, tatile gidecek olması, bebeğin kilolu olması, doğum korkusu gibi sebeplerin normal doğumun başlamasına engel olmadığından bahsediyordu ve bebek ne zaman isterse o zaman gelmeli, saygı gösterilmeli diyordu.. Ne kadar doğru, gerçek ve özel aslında değil mi.. Her ne kadar normal doğum istesem de, düşününce korkup “yok yok yapamam” diyor ve düşünmekten vazgeçiyorum her defasında. Benimki korku da değil galiba, bilmediğin bir zamanda bilmediğin, daha önceden hissetmediklerini hissedecek olma endişesi, adı korku mudur bilmiyorum tabi ama çok kolay geçecekken sırf korkuyorum diye ameliyat olmak istemem. Şaşırırdım normal doğum anını, o acıyı hissederek bebeğini görmek isteyenlere, sanırım aynı istek oluştu bende:) Bebek doğmaya hazır olduğunda akciğerleri de nefes almaya hazır hale gelirmiş ve akciğerleri bir sıvı salgılarmış, anne beynindeki hormonlar da doğumu başlatırmış bu süreç sonucu.. Anne – bebek arası bağın hemen oluşmasında çok önemliymiş, hani bu sezeryan ile doğumda oluşmuyor mu demek, tabii ki hayır’dır cevabı ama çok isterim normal doğumu yapabilmek ve sonrasında çok kolay geçti diye buralarda yazabilmek:) Bakalım nasıl ilerleyecek, ne gösterip, yaşatacak zaman..

Dualarınızı beklerim ;)

Bu hafta takibi de ne karışık değil mi, ya da ben henüz kafamda oturtamadım, 28 haftayı aya dönüştürünce 7 ay oluyor (28/4) ama muhtemel doğum tarihine göre hesaplayınca sanki son tarih 10. aya denk geliyor, e etrafa hafta olarak söleyince kaç aylık olduğunu anlamıyor, aylık söleyince de aslında fazla söylemiş oluyorsunuz.. Baya bi karıştırmışım değil mi: ) En iyisi fazla kurcalamayayım...


19 Nisan 2012 Perşembe

Nalan ve Nagehan Bıdıklarından :)


Nasıl güzel bir yazıdır... - Acemi Anne'den -



VİCDAN AZABININ ANNELİKLE İMTİHANI...


Vicdan azabı karizması olan güçlü ve zalim bir duygudur. “Ağır abi”dir, eli ağırdır. Lakin, garibim bugüne kadar çekmedi hiç kimseden annelikten çektiği kadar. Hor kullanıldı, ayağa düştü, itlerin maskarası oldu.
Vicdan azabının annelikle imtihanı, yavrunuz ana rahmine düştüğü an başlar. Sanki hamilelikle tetiklenen o hormonlar, rahminizde bebeğinizi değil yüreğinizde vicdan azabını büyütüp beslerler.
Yaklaşık 40 hafta sonra, nur topu gibi bir duygu yumağı dünyaya gelir. Kendinden şüphe etme, sonsuz bir yetersizlik ve tabi ki yaptığınız ve yapamadığınız her şey ama her şey nedeniyle vicdan azabı çekme bu nur topu gibi yumağın ayrılmaz parçalarıdır.

Annelik tuhaf bir müessese. Doğa, üreyelim de tükenip gitmeyelim diye bir saatli bombayı içimize kurup bırakmış. Yoksa çocuk büyütmek çekilir dert değil, bunu kendi de biliyor ya anne deliliği diye bir şey icat etmiş.
İnsan evladının verdikçe vermeye, yaptıkça yapmaya doyamadığı bir kaç tahtası eksik bu ruh halini başka türlü açıklamak ne mümkün.

Üstelik işin doğası zaten mantık sınırlarını zorlarken, işin içine bir de bilgi çağı denen meret girer. Amazon’un derinliklerindeki bir kabilede çocuk doğuran bir kadının, vicdan azabı denen bu duyguyla bu kadar haşır neşir olduğundan yazar bir hayli şüphe etmektedir.

Amazon’da yaşamıyorsanız, dünyanın geri kalan kısmında daha çocuğunuz doğmadan bir idealler dünyası tepenize çöreklenir. İdealizasyon bütün kötülüklerin anasıdır.
Önünüze, nereden baksanız hiç bir açıdan doğal olmayan bir sistem konulur, daha sonra da her şeyin en güzelinin doğalı olduğu söylenir.
Doğal doğum diye çırpınmalarınızın sonu, genellikle sezaryen ya da bir hayli tıbbi müdahaleye uğramış vajinal doğum olur. Çocuğunuzu dünyaya getirme şeklinizi bile kendinize beğendiremezsiniz.

Üstelik idealler dünyası yakanızı hiçbir zaman bırakmaz. Yaşadığınız hayat teknik olarak çalışan bir anne için altı ay emzirmeye el vermezken; aynı hayat, utanmadan dağa taşa ‘’altı ay sadece anne sütü’’ diye yazar.
Altı ayı geçtim, emzirmenin de iki yaşına kadar olanı makbuldür. Kazara süt yetmez de mama verirseniz, işte o zaman vicdan azabı denen tek dişi kalmış canavar dibi görmek neymiş görür. Vicdan azabı, bebeğine ilk altı ay mama vermiş anne karşısında diz çöker, el pençe divan durur.
Sanmayın ki çocuğunu iki yaşına kadar emziren anne vicdan azabından muaftır. Bin bir güçlükle emzirerek iki yaşına gelinir, çocuğunuz henüz pek konuşamamaktadır.
O sırada birisi kulağınıza, ‘’uzun süre emzirilen çocukların konuşmalarının geciktiğini’’ fısıldayıverir. Vicdan azabı, bu sefer sağ gösterip sol çakmıştır.
İdealler dünyası, size işaret parmağını kızgın kızgın sallamak üzere bizim gibi yazarları üzerinize salar. Ne de olsa vicdan azabının en hası karşılaştırmalı olanıdır.
Ortada bambaşka çocuklar, bambaşka hayat koşulları vardır. Ama hiç kimse bunu hesaba katmaz. Okuduklarınızdan geriye sadece; ‘’o yapmış ben yapamadım’’ duygusu kalır.
Ağızınızla kuş tutsanız, anneyseniz vicdan azabı çekmenin bir yolunu ne yapar eder bulursunuz. Çocuğuna kanını iliğini verse, ah kemikler kaldı onları veremedim diye bir köşede vicdan azabı çeken bir anne bulmak işten bile değildir.
Garibim vicdan azabının, bu hor kullanılma karşısında devreleri yanar; üstünde tepinilen gündelik bir hisse döner, susamaktan farkı kalmaz.

18 Nisan 2012 Çarşamba

Yorgun Anne Manifestosu;)

Her madde süpermiş ! Ama özellikle 2-7-8-9'a bayıldım :) Önemli olan uygulayabilmek tabiiii


17 Nisan 2012 Salı

Hafta Hafta Gebelik !

Haftalık olarak takip ettiğim aşağıdaki siteler belki sizin de işinize yarar ;) Ayrıca önerileriniz varsa, yorumlarınızı bekliyorum...

www.kucukinsan.com 
(Üye olunca haftalık olarak mail adresinize gönderim yapılıyor ya da kendiniz siteden takip edebilirsiniz ).



http://gebelik.org/
(Bilmeyen yoktur diye düşünüyorum, Dr.Kağan Kocatepe'nin sitesinde de güzel ve detaylı bilgiler mevcut).



http://www.mumcu.com 
(Dr. Alper Mumcu'nun sitesinden de gebelik takibini ve faydalı bilgilere erişebilirsiniz).



http://webanne.com
http://haftahaftagebelik.com
(Bu sitelerden de takip edebilirsiniz, genelde aynı bilgiler mevcut).


http://www.hamilelerkulubu.com
(Yararlı makaleler mevcut, çok beğendiğim sitelerden..)

16 Nisan 2012 Pazartesi

Ayaklarımızı Sevelim:)

Uzun süredir kullanıp, son derece memnun kaldığım bir ürünü tavsiye etmek isterim, zevkle: )
- Ara ara, kullanıp memnun kaldıklarımı paylaşmaya devam ediyorum.. - 

Bu seferki de; maalesef kışın kalın kalın botlara, ayakkabılara maruz kalan ayaklar için...

El-ayak-vücut ve genel olarak kendimle ilgilenmekten keyif alan, özen gösteren, takip eden, deneyen, yanılan ve doğruları bulan:) , ayak bakımı için vazelinler sürüp yünlü çoraplarla yatmaktan tutun, çeşitli ponzalar deneyip, farklı markaların da kremlerini kullanmış biri olarak son denediğim ve gerçekten hızlı-kalıcı çözüm budur dedirten The Body Shop'ın ayak kremini şiddetle tavsiye ediyorum.. 


Ferah ferah kokusu, rahatlatıcı etkisi süper.. Haftada 2 kez kullanılması gerekiyormuş, ilk zamanlar daha sık kullanıyordum ancak alışınca, 1-2 kez kullanmak yetiyor..



27. Hafta

27. Hafta


Bir buçuk satırlık bir zamana adım attık bu hafta;) Neden bir buçuk satır diyorum aşağıda görebilirsiniz:) Kaşları, kirpikleri çoktaan oluşan ve saçları da uzamaya devam eden minik jelibonumuz biraz daha büyüdü, haraketlerini her geçen gün daha kuvvetli ve daha sık hissetmek çok başka hissettiriyor insana. Artık sesimizi duymaktan öte, tanımaya da başlıyormuş bu hafta:)

Karnım biraz daha büyüdü ve gerildi, geceleri biraz zorlanıyorum, ağır geliyorum kendime şimdiden zaman zaman, akşamları da tüm gün masa başı oturup çok haraketli olamayıp, eve gidince bi anda işlere dalıp ayakta kalmanın verdiği şişlikler oluşmaya başladı, yazın umarım çok zorlamaz beni, gerçi çok çok sıcakları bu şekilde geçirmeyeceğim gibi.. Mide yanmaları da başladı, özellikle baharatlı yemeklerden sonra yemek borusu yanması gibi bi his, sürekli fresh bişiler yeme-içme isteğiyle yaşıyorum bu sıralar..Dondurma mevsimini çoktan açtım midemde, bir de bol pudra şekerli çileeek;) Tatlı olarak hiçbişi istemiyor canım hala ne ilginç, aklıma gelmiyor yani.. Ama ekşiii, tuzlu ve acılı şeyleri sürekli yiyebilir durumdayım:)

Kremlerimizi bolca sürmeye devam ediyoruz, ben tedbirimi alayım da, çatlayacağı varsa çatlar zaten di mi:) Lierac ile devam ediyorum, öncesinde bir dönem Mustela ve Roc Bakım Yağı kullanmıştım, Lierac daha kolay sürülüyor ve emiliyor diye şimdiki tercihim...

Bu haftasonu Murat’ın abisine, yani Melis’in de kuzenlerine gittik:) İkizler çok sevimli olmuşlar, biri esmer, çok haraketli ve güleryüzlü, diğeri açık kumral, sakin cool bişey:) ve birbirleriyle tamamen zıtlar.. Onlarla oynayıp durduk, daha doğrusu Murat çıldırdı sevmekten, ikisiyle de çok eğlendi, eve gelince de Melis de gelsin bir an önce diye söylenmeye başladı:) Her gün uzun uzun sohbet ediyorlar baba-kız, hemen tepki veriyor onaaa, benim sesim net gitmiyormuş galiba..

Oda takımı da bu hafta gelecekti, fakat biraz geç haber verdiler ve biz de planımızı yapmış olduk, haftaya ertelendi. Aslında bizim de işimize gelmedi değil, çünkü odayı tamamıyle boşaltmadık, geç de gelse sorun değil.. Aldığımız bazı eşyaları düzene soktuk, kıyafetlerin etiketlerini çıkarıp düzenledik. Tüm eksikler bitince ve odamız gelince de yıkayıp yerleştirmesi kalacak mis mis.. Bir sonraki doktor kontrolünden sonra yine çıkacağız alışverişe, kapı süsü ve şekerleri de bu aşamada almış olacağız diye düşünüyorum.  Zaten Pınar ile, yani şirketteki hani daha önce bahsettiğim , gebelik haftası benden 4 hafta önde olan arkadaşım ile sürekli geribildirimde bulunuyoruz birbirimize, şurdan şunu aldım, burda bu varmış gibi, onun da kızı olacak ve adı Maya:)

Nasıl telaş yapıyordum içimde, hepsi nasıl alınacak, yerleşecek vs. diye ama oluyormuş yavaş yavaş, zamanla..Şu anki telaşım da son zamana bırakmamak herşeyi, yani beklenen doğum tarihi 15.07 görünse de, ben Haziran sonuna çok kalmadan tüm işlerimi bitirmeyi hedefliyorum.  

Ayrıca bloğumla ilgili güzel yorumlar alıp, izleyici sayımızın ufak ufak artmasına da seviniyoruz kızımla:) İleride çok daha güzel olacak umarım..

Bahar, güzel enerjilerle geeeel ;)



Rezzan Teyze'den ilk elbisemiz: )







Rezzan'ımdan bıcır bıcır ilk elbisemiz ve yanında mini mini zıbınımız.. Renkler şahane, Melis'ime nasıl yakışacak cıbıl cıbıl bacaklarına, çok teşekkür ederiz, gamzelerinden öperiz !

11 Nisan 2012 Çarşamba

Bebek Eve Dalınca...Doç.Dr.Özkan Pektaş'ın Yazısı...


Yeni evli çiftler hemen bebek yapma düşüncesinde olmamalarına rağmen yakın çevre baskısı, kazalar! erken hamilelikleri getirmektedir. 

Hamilelik dokuz aylık oldukça zor bir süreç olmakla birlikte kadını psikolojik açıdan en güçlü gördüğümüz zaman dilimidir de aslında. Kadın için karnındaki bebeği her şeyidir, hormonlardaki değişiklikler kadını her türlü travmaya karşı korur.
Doğumla birlikte yeni evlilerin tüm yaşamı değişir. Kadına düşen yük çok ağırdır. Anne, şaşkın, yorgun ve farklı hisler içindedir. Bu bebeğe nasıl bakacaktır, acaba sütü yetecek midir, ölmeden bu bebeği büyütecek, hastalıklardan koruyup, sağlıklı olgunlaşmasını sağlayacak mıdır? 

Bu durumda eşinden haklı beklentiler içindedir, onun da bu sürece katılmasını, ona yardım etmesini, anlayışlı, koruyucu ve kollayıcı davranmasını beklemektedir. 

Evin içi komşu akınındadır, kayınvalideler, anneler hepsi bir ağızdan kendi tecrübelerini aktarmakta, akıl öğretmekte, yeni anneyi belki bilmeden, istemeden yaralamaktadır. Evde ısı yükselir, bebek üşütülmemeli, annenin sütü arttırılmalı, varsa yardımcılar eğitilmelidir. Kesif bir süt, sabun ve anne kokusu eve hakimdir,genç baba bu duruma uyum sağlamaya çalışır, baba içinde zor bir dönem başlar, yapısı gereği sıkılabilir, evden kaçmanın yollarını arayabilir. Çalışmak, çalışmak, çalışmak, kocanın bu dönem arttırdığı tempo göz kamaştırıcıdır!

Yeni anne eşinin kendisinden uzaklaştığını hisseder, kendisini ya da eşini yargılamaya başlar. Genç anne kilosuna, değişmiş beden ölçülerine üzülür, bir yandan bebeği için yemesi, içmesi gerekmekte diğer yandan da bir an önce eski görüntüsüne dönmeye çalışmaktadır. Bu dönem karı – koca arasında sıklıkla kıskançlıklara, şüphelenmelere neden olur.

Kadın kayınvalidesi ya da annesi ile 24 saat sıcak bir evde terler dökerek bebeğini büyütmeye çalışmaktadır, 3 saatte bir uyanan bebek bazen dinmek bilmeyen ağlama nöbetleri ile annesini de ağlatmakta ve anne akşam saatlerinde gelen kocasından anlayış beklemektedir. 
Anne bu bebeği eşi içinde doğurmuştur, eşinin gözlerinde bunu hissetmek ister, bu bebek için 15-20 kg almış, bedenini zorlamış, çalışma hayatını durdurmuş, kariyerini ertelemiş, kendisini eve hapsetmiş, tamamen bebeğine endekslediği güncel hayatı ile kendisine boş vermiştir. 
Koca eve gelir, evde belki kayınvalidesinin ya da annesinin mevcudiyeti onu rahatsız edecektir, evde olup bitenlerin kendisine anlatılması hiç de çekici değildir, bir an önce  sabah olmasını, işine gitmeyi ister. Bu aslında bebeği sevmediği ya da baba olmaktan rahatsız olduğu için değil, olup bitene uyum sağlamakta çektiği güçlük, anlayamadığı duygular sebebiyledir. Eşi ile arası hiç iyi değildir, üstelik cinsel yaşantıları da ciddi bir engelle karşı karşıyadır. Kocasını seven, ondan ilgisini esirgemeyen kadın tüm enerjisini yeni doğan bebeğine yönlendirmiştir. 

Günler akar gider, yeni kurulan ailenin iç dinamikleri birçok etkenle sarsılmaktadır, rutin yaşamları değişmiştir, sinema – televizyon, yemek keyifleri ertelenir. 
Kadın artık eşi tarafından beğenilmediğini düşünüp, bebeğine bağlanır, anne – babanın arası açıldıkça açılır, hatta baba başka odalarda uyuya kalır, anne 4-5 günde bir değiştirdiği gecelik ile kocasının sinirine gitmekte, koca da sıktığı sabah parfümleri ile yeni anneyi küplere bindirmektedir. 
Bu dönem maalesef boşanmaları da beraberinde getirmekte, oysa kadın bu bebeği ailenin mutluluğu adına dokuz ay acı çekerek eşine hediye etmiştir, hissettiklerinin kocası tarafından algılanamadığını düşündükçe üzülmekte, boşanmayı bile aklına getirmektedir. 
Kadının en hassas olduğu bu dönem doğum sonu depresyonları ya da akıl hastalıklarını da beraberinde getirebilir.

Koca, karısına yabancılaşabilir, onu anne ya da bebeğinin sahibi bir kadın olarak görerek ilgisini değiştirebilir. Kaynanalar ya da kayınpederler mevcut düzeni gerip, aile içinde çatışmaların oluşmasına neden olabilir. 

Oysa o bebek, 2-3 yıl sonra tüm ailenin hayata bakışını, evliliğin değerinin değiştirip inanılmaz güzel şeyler katacaktır. Bebek ile geçen ilk 4 yıl evliliğin en çetin dönemidir. Karı – koca bu sürecin zorluğunu önceden bilmeli ve evliliğe zarar vermeden atlatmak için planlarını yapmalıdır. 
Bebeğin ilk 4 yıl zaman kavramı yoktur, anne yada baba bebeği ile 24 saat geçirmek zorunda da değildir. Amaç birlikte geçirilecek sürenin “kalitesindedir”. Anne – baba oflayarak zaman geçirdiğinde olan evliliğe olacak, tükenmişlik içindeki karı – koca birbirini suçlayacak, ev içi gerilimi artıracaktır. Bebeğin bir an önce büyümesini hedeflemek  yerine o sürecin keyfine varmak asıl hedef olmalıdır.

9 Nisan 2012 Pazartesi

26. Hafta


26. Hafta

İlk alışveriş..


Genel olarak mide bulandırıcı, zor, vs geçtiği söylenen ve benim merakla beklediğim meşhur şeker yüklemesini bu hafta sonu yaptırmış bulunmaktayız ve şöyle ki abartıldığı gibi olmadığını söylemek istiyorum. Midem bulanır endişesiyle telaşa düşmüştüm ama gayet rahat geçti. Aç karnına gittik sabah, kan aldılar, şekerli suyu içirdiler, 1 saat bekledik ki vakit nasıl geçti anlamadan, sonra tekrar kan aldılar.. 70-140 arası çıkması gereken değerler, bende 74-78 çıktı. Yani sonuç gayet iyiymiş..

Sonrasında muayene için Tansu Bey’e gittik, Meliscim inatla yüzünü göstermedi bize, önce tek kolu, sonra 2 kolu birden yüzündeydi :) O kadar uğraştık bekledik ama yok yanii, kararlıydı sanırım, ayrıca esniyormuş, pek modunda değildi belki de..Zaten büyüdükçe net birşey göremiyorsunuz ultrasonda. 800 gramı aşmış kızımız ve şükür ki, tüm değerler ve ölçüler normal, bizim için önemli olan bu..

Nedense benim içimde kenarda köşede bi kuşkudur geçmiyor yahu, hala kız mı diye soruyorum, e haklı da değil miyim ? Son dk.golü yemek istemiyorum, sonuçta herşeyi pembe pembe alacağım diye bir kural yok, rengarenk almayı planlıyorum fakat ne bilim kapı süsüdür, kapı kulpudur, elbisesidir gibi direk kızı simgeleyen ana şeyleri ne yaparıımmmm! Bu kuşkumun geçmemesinde emeği olan, yani hala “erkek” olduğunu hisseden şahıslara sinirlerimi sunuyorum:)

Tansu Bey ile bu hafta da baya konuştuk, güzel tavsiyelerini dinledik, konuştukça sarılasınız geliyor kendisine, o kadar uyuyor ki geleceğe dair Melis’imizle ilgili hayallerimiz onun önerilerine, her defasında çok doğru bir karar verdiğimizi düşünüyoruz kendisini seçerek, vazgeçmeyerek! Murat da çok seviyor ve çok doğru karar verdik diyor her defasında.. Hani bazen kafanız karışıyor ya, diğer anne ya da anne adayı arkadaşlarınız ile konuştuğunuzda.. Çünkü bazı doktorlar birşeye kesinlikle hayır derken, bazıları muhakkak diyebiliyor, acaba eksik/fazla mı ilaç/vitamin kullanıyorum, ya da şu doğru mu endişesine kapılabiliyorsunuz ki ben her kafama takılan prüzü kendisiyle paylaşıyorum ve hiç şüphesiz net oluyorum sonrasında. Bence gereksiz kuruntulara kapılınca insan hislerini dinlemeli, her hamileliğin gerçekten farklı ve kendine özgü bir yaklaşım gerektirdiğine inanmalı ve doktoruna güvenmeli. Umarım hep böyle hissederiz. 
Özellikle internette ne hikayeler var bloglarda ya da başka sitelerde, hepsini okuyacak ya da kendinizle özdeşleştirmeye çalışacak olsanız sanırım kafayı yersiniz:) O yüzden relaxxx..

Hastaneden sonra kendimizi Kapalı Çarşıya atıverdik, annecimi de alarak, çok planlamamıştık ama hava da güzel olup vaktimiz kalınca, gidelim dedik. Çok yorucuydu hem fiziken hem beyin olarak ama değdi, birçok şeyi almış olduk keyifle, özenle..Kıyafet olarak çok şey alamadık gerçi, daha çok oda gereçleri,  doğum sonrası ihtiyaçlar gibi şeyleri aldık. Acele mi ediyorum diyordum alışveriş için ama aslında hiç acele etmediğimi anladım, hamileliğin son dönemleri sıcak havalara gelecekler için bence çok geç kalmadan gitmek lazım..
Fiyatlar konusundaki izlenimlerim şöyle ki, mesela chicco ürünleri; normalden çok da ucuz değil bence ya da süt sağma gereçleri, biberonlar gibi ürünler de.. Mutlaka iyi ve sağlıklı bir ürün almak istiyorsanız, harcamayı da ona göre yapmak durumundasınız. Kıyafet olarak o kadar çok mağaza ve seçenek var ki, oda takımını alırken yaptığımız gibi, iyi olduğunu düşündüğümüz tek mağazaya girdik ve ordan da çıktık. Yaz bebişi olacağı için Melisciiim, kısa kollu çıtçıtlı badilerini biraz almıştım, ona ek olarak birkaç düzgün body aldık, şapka – çorap –eldiven takımları, battaniye, alt açmalar vs derken ilk alışverişimizi tamamlamış olduk:) Kıyafet ve elbiseleri, banyo gereçlerini gördükçe almayı planlıyoruz, geriye bebek arabası-puset, beşik, bebek şekerleri, süsler vs. gibi detaylar kalacak.
En korktuğum şey bebek arabası alışverişi ! Herkes başka bir marka kullanıyor ve memnun.. Dolayısıyle çok bulaşmak istemediğim bir konu aslında, ama kaçış yok:) Konforlu, kolay taşınıp katlanabilen birşey olsa yeterli bizim için, bakalım onu almak da kolay olur umarım. Deneyimledikçe detayları yazacağım;)

Pazar günü ise Melis’imi Rezzan Teyzesiii ve dünya tatlısı ablası Hacer Abla’mız ile tanıştırdım: ) Nasıl oynadı onlara, nasıl pozitif enerji yüklediler anlatamam.
11 yıldır eskimeyen, yüreğinin güzelliğini, sohbetini, arkadaşlığını, ablalığını hep özlediğim Rezciiimle buluştuk, karşı yakada oturdukları için yüzyüze sık görüşemesek de, bir görüştük mü kimse susturamıyor bizi:) Doyamadan dönüyoruz evimize.. Harika bir hava vardı, Fransız Sokağı’nda mis mis oturduk, keyifli bir gündü...

Haftasonu büyük ihtimalle odası gelecek kızımızın:)




4 Nisan 2012 Çarşamba

25. Hafta


25. Hafta

Ihlamur, bal, limon, tarçınlı hafta..


Son 2 yıldır hasta olmadım, aman ne güzel grip olmadan geçio kış diye diye, yatağa düşürdüm sanırım kendimi.. Bu dönemin başında yakalanmıştım ama çabuk atlatmıştım ilaçsız, bu sefer neredeyse tam bir hafta kafamı kaldıramadım ve sonunda doktorluk hale geldim, Minoset bile içmemek konusundaki ısrarcılığım son buldu, antibiyotik verdiler:( 4 gün işe gidemeden, haftasonu da dahil 6 gün evde ya da annemde yatar durumda geçirdim haftayı kızımla:( Hastalığın başlarında vitamin takviyesi ile idare edilip bi süre kendi haline bırakıyorlarmış ama geçmezse hamilelerin de kullanabileceği bir antibiyotik veriyorlar, mecburen içiyorum, tekrarlamaması için, doktorumuz da onay verdi ki vitaminleri bile ilaç desteği ile almaya karşıdır kendisi.. Neyse ki bugün iyiyiz.

Bu süreçte tüm gündüz kuşaklarına hakim oldum:) Normalde bu kadar uzun süre evde olsam, tabi hasta olmadan, muhakkak yapacak birçok şey üretirdim ama maalesef hiçbişeyi gözüm görmüyordu kafamı yastığa koymaktan başka..
Annecim ve Murticim’in yoğun ilgisiyle donandım, canlarım beniiiiiiiiiiiim.. Hastalanınca fazlasıyla huysuz bi tip olduğum için akşamları birbirlerine şikayet ediolardı beni:) Yani huysuz derken, hastaysam kimse dolanmasın etrafımda, kendi halimde kalayım isteğimden:) Ama ne mümkünn, sürekli bişiler tıkıştırıyorlardı ağzıma, ama bu sefer ben de bilinçliydim zaten Melis’ten dolayı, çorbamı, günde 2 kilo portakalımı, proteinimi vs. tüketmem gerekenleri bir güzel yedim, her ne kadar canım istemese de...

İnsan ağır hasta olduğunda ve evde bi de minik bir yavrucuk var ise, nasıl yürüyor bu işler ? Allah gücünü muhakkak veriyordur da.. Hep bunu düşündüm, kendini unutursun iyice herhalde.. Şu an tam idrak edemediğim için o hisleri, yaşayıp göreceğiz. En hafifiyle atlatmak dileğiyle, herkese, ne diyim..

Bu hafta Melis’imizin akciğerlerinde hava kesecikleri ve damarlar oluşmaya başlamışş, 800’lü gramlara da ulaşmış olmalıyız diye tahmin ediyorum, haftasonu göreceğiz !!! Ayrıca el-ayak izleri de oluşmaya başlıyormuş, mucize bişeysin sen yaa:) !!!

Haftasonu hani şu herkesin pek iyi bahsetmediği şeker yüklemesi yapılacak, ama son yaptıran arkadaşlarımdan duyduklarım artık o kadar iğrenç birşey olmadığı yönünde.. Bakalım nasıl geçecek..

Haraketleri artık dışardan daha net izlenebiliyor, akşamları oturup hanımefendiyi izliyoruz, çok eğlenceli ama anneannesini çok bekletiyor, bu yüzden azıcık poposuna vuruyorum arada:) Kadıncağız bekliyor o kadar tık yok, tam haraketleniyor koş koş diyorum annecime, sanki inadına yapıyormuşcasına kesiliyor kıpırtıları:) O yüzden geldiğinde epeyce mıncıklanacak biyerleri, karışmam artık..

Bahsetmek istediğim birşey daha var, hani arkadaşlarım doğum günümde aldı demiştim, hamile yastığı! Bu hafta belki de sürekli evde yatar durumda olduğumdandır ki, çok faydasını gördüm. Gerçi ihtiyaca göre değişen birşey bu.. Ben geceleri çok rahat uyuyamıyorum, uyku olarak değil de konfor açısından, sürekli dön-dolan şekildeyim yatakta.. Bu yüzden gerçekten baya destek oluyor, benim yüzüstü yatma isteğimi biraz kamufle ediyor diyebilirim, internette bulabilirsiniz. Bendekinin fotosunu ekledim, tipsiz bişi olarak görebilirsiniz:) Ama faydası var, ihtiyacı olanaa;)

Deneyimler, yaşananlar, hisler, geçen zaman derken blogcuğum büyüyoruz,  yuppii ;)