İsim:

Email: *

Mesaj: *

İsim:

Email: *

Mesaj: *

30 Nisan 2013 Salı

10. Ay


Kuzucuğumuzun son durumunu özetleyeyim önce sizlere; hala 3 dişimiz var, 4.sü de yolda belli.. “Gel gel” lerimiz, el sallamalarımız, bolca alkışlarımız var: ) Bizim yardımımızla sıralamalarımız, istediğine ulaşamadığında çıldırmalarımız, taklitlerimiz, yataktan kalkmaya çalışıp, ayakta dikilmek istemelerimiz var: ) Televizyon kumandası, telefon, bulaşık makinası sevdamız, özellikle alt dolap ve örtüleri karıştırma aşkımız tam gaz devam etmekte. Oyuncaklar yerine, tas-tabak-hışırtı çıkaran herşey, püsküllü şeyler (eşofman bağcığı, bir kıyafetin sarkan bişeysi gibi), düğmeler öncelikli dikkatini çeken şeylerin baş sıralarında yer alıyor: ) Sever diye aldığımız oyuncak et bebekleri hiç sevmiyor. Herşeyi iki parmağı ile kibar kibar tutup, bizi çok güldürüyor. Kendini çat diye geri atmalarımız ve sebepsiz çığlıklarımız bu ayın top listinde: )

Bol bol dışarı çıkmaya, parklara gitmeye başladık. Park maceralarımız olur artık yakında, çünkü salıncaktan kendisini alınca sinirlenip, ağlıyor. Tam yemelik kıvamda: ) Sanki hep salıncağa binermiş, tanıdığı birşeymiş gibi hareket ediyor. Dışarıda olduğumuz sürede, bebek arabasında vakit geçirmeyi çok sevmiyor artık.. Oto koltuğunu da sevmedi, ne yapıcaz diye düşünürken, durumu kabullendi sanırım, genelde sorun çıkarmıyor. Mızıldanınca hemen müziklerini açıveriyoruz, gülmeye başlıyor zaten.  Müzik açıp, kucağımda oynamaya başladığımızdaki çığlıkları ve keyfini görmeniz lazım, kapatınca sinirleniyor hemen: )

Haftasonları genelde dışardayız, havanın güzelleştiği tam da bu zamanlarda pıtırcığı 23 Nisan şerefine: ) Maşukiyeye götürdük, inanılmaz güzel bir gündü, hem huzursuzluk yapmadı, hem keyifli bir yemek yemiş olduk, ona da tabii ki balık yedirmiş olduk: ) Tam anlamıyla huzurlu bir gündü..

Malum yaz geliyor ve yazlık kıyafet alışverişine başlıyorum yavaştan. Çok terlemeye başladı çünkü. Ayrıca komik olabilir ama bebeklerinize çorap giydiriyor musunuz yatarken: ) Eşim ısrarla giydirme derken, ben dayanamayıp ince bir çorap giydiriyorum. Üzerini hiç örtmüyor, yüzüstü uyumaya çalışıyor, yan dönüyor derken o kadar hareketli ki uykusunda, ayaklarına özellikle birşey örttüğümüzde uyanıyor ve atmaya çalışıyor, bu yüzden üşür diye düşünüyorum. Evin ısısı 24’ten aşağıda değil gerçi ama bilemedim, yakında sıcaklardan giydirmeyeceğiz zaten nasılsa..

Bu ay ilk hastalığımızı yaşadık, yani bu zamana kadar burun akıntısı ve hafif soğuk algınlığı dışında birşey yaşamamıştık, dişleri çıktığında bile ateşlenmemişti. Ateşlenirse ne yaparız diye hep bir korku vardı içimde, yüzyüze geldik maalesef. Gece bir anda huzursuzlanıp, aralıksız ağlamaya, hiçbirşekilde sakinleşmemeye başladı, ateşlendi ve iyi ki sabahı beklemeden hastaneye gittik. Çok zordu bizim için.. Öksürürken göğsü içeri çöküyordu resmen.. Ses tellerinde nodüller oluşmuş, bir şekilde mikrop bulaşmış, ciğerlerine inmemiş şükür ama nefes alması güçleşmesin diye önce soğuk hava verdiler yumuşatmak için, sonrasında buharlı hava verdiler ama Melis ağlaya ağlaya mahvoldu bu süreçte. Biraz iyileşip, sesi düzelmeden hastaneden çıkarmadılar bizi, dinlendi, uyudu, yeniden hava verdiler, iğne yaptılar derken sabaha karşı çıktık hastaneden. Eve geldiğimizde hırıltısı epeyce düzelmişti, birkaç güne de toparlandı. Anlatması basit ve daha kötü hastalıklarla sürekli uğraşanlar vardır belki ama herkesin yaşadığı kendine ağır ve herkesin hisleri bambaşka işte... Her zaman en iyi şekilde baksak, hatta hasta olmasın diye sürekli dışarı çıkarsak da, bir şekilde bir yerden kapıyorlar.

Haftaiçi bıraktığım sütleri hala içmiyor, eskisi kadar dert etmiyorum bu durumu. Ara ara yine değişik yöntemlerle ( biberon, bardak, kaşık vs. ) denemeye devam etse de annem, başarılı olamadık, kabul etmiyor. Biz de bir şekilde muhallebi yaparak vermeye çalışıyoruz, bu şekilde de aynı vitamini almış olmuyor tabi ancak başka seçeneğimiz kalmadı.

Yemeklerimizi az yağlı-salçalı ve tuzsuz yapıyor, ona da veriyoruz. Artık köfte de yemeye başladı. Hatta makarna haşlayıp veriyoruz, kendisi yiyebiliyor.

Bu ay yine İpek Hn.ın Çiftliği’nden tarhana, el yapımı bebe bisküvisi aldık. Ayrıca kabak, taze fasülye, brokoli, pazı, patates, bulgur, fidan pırasa ve fidan kereviz içeren kendi suyu ile kaynatılmış sebze mamaları ve elma, armut, havuç, pirinç, pekmezle yapılan meyve püreleri sipariş ettik, minik kavanozlarda ulaştı bize. Özellikle dışarıda olduğumuz zamanlarda kullanıyoruz, Melis de sevdi.

Tatil hazırlıklarına başlamasak da tarih olarak netleşmiş durumda. Yakın arkadaşlarımızla iki aile olarak gideceğiz bir aksilik çıkmazsa. Keyifli geçer diye umuyoruz. Çocukla tatil için önerilerinizi bekliyoruuuuuuz !

Uyku sorunumuzda herhangi bir değişiklik yok, yarı uykulu yarı uykusuz geceleri, yatağımızın %80’ine hakim olan mis kokulumuzla geçirmeye alıştık biz. Sürekli uyandığı için odasına geçirmeye teşebbüs etmedik henüz.

Doktor kontrolümüze 15 gün daha var, daha uzun aralıklarla gidiyoruz artık. Yeme-içme konuları dışında direk gelişimine ait kontroller ve konuşmalarla geçen muayeneler olacak artık. Kuzucuk büyüyor, yaşımıza az kaldı, her ne kadar inanamasak da.. 








18 Nisan 2013 Perşembe

Uyku Sorunsalı


Yaşadıklarımızı paylaşmanın yanında fikirlerinizi de almak için yazıyorum sevgili takipçi annelerim: )
Bir bebeğin uyku performansı yeni doğduğu zamanlarda anlaşılmıyormuş bir kere, o yüzden gece birkaç kez uyanıp, günün bir kısmını rahat uyuyarak geçiren bebekleriniz var ise, öyle erkenden sevinmeyin demek istiyorum.

Melis o dönemlerde iyi uyurdu ve biz bu hep böyle gidecek sandık. Hep bulunduğumuz mekanda uyuttuk, uyuyunca yatağına yatırmadık, büyük yanlışlarımızdan biri buydu. Ziyarete gelen ve sessiz olmaya çalışan kişilere ise, rahat olun o sese alışık derdik: ) Halbuki henüz sesten etkilenmiyordu.. Gece bir – iki kez uyanıp, (hatta bazen emzirmek için zorla uyandırdığımız da olurdu), sabah 6’da kalkıyor diye sitem ederdik. Şimdilerde gece uyusun da varsın 6’da kalksın diyoruz.

Uyutmak için de ya emziriyor ya da sallıyordum beşiğinde.. Sallamaya alışmak diye birşey de yok ayrıca, bilmiş teyzelerimiz görünce dünyanın en büyük olayı gibi konuşur ya, alıştıracaksın çocuğu diye. Bu durum bebeğin isteğine göre değişiyor. Bazı bebekler hiç sallanmayı sevmiyor mesela. Bir kısım arkadaşımız da, yaa sallanarak uyuyor mu ne güzel diyordu. Yani uykuya geçiş şekillerini de kendileri belirliyor bu minik melekler.

Neyse, sonraları sık uyanmaya başladı, yine ya sallayarak ya da emzirerek uyutuyorduk. Çok gazlı bir bebek olmayışı şansımızdı. Çekmedik değil gaz sancıları ama aralıksız ve uzun uzuun sürmedi hiç.

Aldığımız beşikte rahat edememeye başlayınca, önceki postlarımda da bahsettiğim gibi, odasındaki yatağına alıştıralım ve en iyisi telsiz alalım dedik. Telsizi alma isteğim, ufacık bir kıpırıtısı ile devreye girmesiydi ancak ağlamadan devreye girmiyordu, e ben de bunu duyuyordum zaten. Ayrıca uyuyor mu, ya kusmuşsa, ya üstüne birşey çekmişse, ya yüzüstü kalır dönemez ise diye yine uyuyamıyorduk zaten ki, doktorumuz da çok erken bir dönem olduğunu söylemişti, odasını ayırmak için.. En iyisi, hem boşuna radyasyonun dibinde uyumasın, hem de yanımızda yatmaya devam etsin diye bir park yatak aldık. Aldığımız park yatak sallanmıyordu, sevindik, sallanmayarak uyumaya alıştıracaktık: ) Ama yine sallanmadan uyumadı bizim pıtırcık. O zaman bir hamak alalım dedik, gündüzleri de işimize yarar, işe başladığım zaman anneciğim de yorulmaz diye.. Hamağı da çok sevmedi ancak, işimizi görmüyor diyemem, bazen uyuyor hamakta, her ne kadar alıp yatağına taşırken gözlerini açsa da.

Sonra meşhur uyku yöntemlerini deneyeyim dedim , kararlı olmak lazımmış meğer bu yöntemlerde, benim mizacıma tamamen zıt olan bir durum yani. Ağlayacak ve ben dayanıcam, günlerce deneyeceğim. İçinde ağlatmak olmayan yöntemler de var tabi ki: ) Sonuç olarak teşebbüslerimiz boşaydı. Bu yöntemlerde de başarısız olduk.

Öğrendik ki bu park yatakların sallanabilir olanları varmış, artık çok geç tabi, bir süre sonra park yatak da güvenilir olmayacak ve yatağına bir şekilde alıştırmak zorunda kalacağız.

Şu anki durumumuz aşağıdakiler gibi: ) Sabahları heryanımız tutulmuş bir şekilde uyanıyoruz. 






Ve minik sultan yüzüstü uyumayı çok seviyor, yüzüstü dönmeye çalışırken de uyanıyor, henüz öğrenemedi bu şekilde uyumayı, ama başardığı zaman da seyretmeye doyamazsınız, o kadar huzurlu uyuyor ki.. Yanımızda uyumasının en güzel yanı, gözünüzü bir açıyorsunuz burnunuzun dibinde missss bir koku ya da yüzünüzde sıcacık bir el, anlatılmazz. E kötü yanları da yok değil, uyanınca saçlarınızı çeken, yüzünüze çat diye yapıştıran, tekmeler atan bir bıcırık: )

Yanımızda yatmasına rağmen sık uyanıyor. Gündüz ise anneannesinin ayaklarında sallanarak uyuyor ve bırakıldığı an uyanıyor, e annecim de kıyamıyor, uykusunu alsın diye öylece bekliyor..

Etrafta çocuğu 4 yaşına gelmiş, hala yanında uyuyan arkadaşlarım var. Ya da bir yaşına geldikten sonra gece hiç uyanmayaya başlayanlar.

Bizim durumumuz ne olacak meraktayım.

Yeni anneler; hiç telaşa kapılmayın sallanmaya alışacak, emerek uyumaya alışacak vs. diye, hepsini kendisi belirleyecek ve siz uyum sağlayacaksınız..

Yaşadıklarınızı paylaşır mısınız..

17 Nisan 2013 Çarşamba

Kusursuz, Mükemmel Aile Modeli



Minik kuzumuzu kollarımıza almadan, onunla yaşamaya alışmaya başlamadan önce nasıl hayaller kurarız değil mi...

En mükemmel, sağlıklı, mutlu bir şekilde büyüteceğizdir.  Kusursuz anne-baba olacak, tüm zararlı şeylerden sakınacağızdır.

Hep doğal şeyler ile beslenecek, kendi kendine uyumayı öğrenecek,  herşey onun psikolojisine göre düşünülecektir, ve dahası..

Gerçekte yüzyüze gelmeden asla hiçbirşeyi anlayamayız, anlamaya yaklaşırız belki. Bu düşünceye daha yakınım artık.

Bloglara bakıyorum da genel olarak olumsuz birşey anlatan yok, elbette ki sabrımızın zorlandığı, yorulduğumuz, tahammülsüzleştiğimiz dönemler olabiliyor bitmeyen annelik serüveninde.  Bu olumsuzluklar yaşanmadığından değil, minik mucizelerimize gelecekte güzel bir yaşam günlüğü verme amacında olduğumuzdan. Yoksa herkesin kuzuları eminim arada sabrını zorluyordur, bir nefes alsam, biraz uzaklaşsam dediği oluyordur. Ben çalışmaya devam ettiğim için bu hissi çok yaşamıyorum, hep özlem dolu hissediyorum, yorucu ve uykusuz geçen haftasonunun ardından anneciğimin gelmesini beklediğim nadir günleri saymazsak.

Melis ilk doğduğu zamanlarda cep telefonlarımızı onun bulunduğu odada bırakmazdık, gelen misafirler çok yakınında tutarsa sinir olurduk: ) Şimdi arabada sakinleştiremediğim zamanlarda yatışsın diye kendisine videolar izletiyorum: ) Evet zararlı radyasyonun dibinde olması tabii ki ama nereye kadar engel koyabiliyoruz ki.. Artık yattığı odada bulundurmamaya dikkat ediyoruz sadece.

Kavanoz mamaları, meyve pürelerini asla almam diyordum, bunları kullananlara da kızıyordum, kendileri yapamıyorlar mı çok mu zor sanki diye. Ama öyle bir zaman oluyor ki vermek durumunda kalıyorsunuz.

Biri gece uykumu bölse çılgına dönen, her ne kadar aralıksız uyusam da gece geç yatmış olduğumda ertesi gün hayalet gibi ve sinirli dolaşıp, evde boş ve işim olmadığı gündüz vakitlerinde bile bazen uyuyan ben Melis’ten sonra aralıksız 3-4 saat uyusam şükreder durumdayım.

Minik mucizelerimizin psikolojileri bozulmasın diye yapmayacağımız şey yok.. Neredeyse en önemsiz şeylere bile takılır oluyoruz acaba psikolojisi etkilendi mi diye: ) Sürekli vicdan azabı duyuyoruz ondan uzakta olduğumuz saatlerde, bir arkadaşımızdan birşey duysak, acaba yanlış mı yapıyorum hissine kapılarak kafamız karışabiliyor en kendinden emin olanımızın bile..

Öncesinde düşünürdüm şımarık olmayacak benim çocuğum diye, etraftaki teyzeler de der ya hep, kucağa alışmasın diye, sanırım bilincimize kazınmış bi yerlerden. Özellikle doktorum Tansu Bey’in bir lafı vardı, “herşeyi önüne sermeyin, ben zamanında yaptım rahata alıştı, zorluk nedir bilmiyor...” gibisinden.. Çok da mantıklı gelmişti hani o zaman.  Ama şimdiye bakarsak, doğduğundan beri dibimizden ayırmadığımız, sürekli kucağımızda olan, birşeyi istediğinde üzülmesin, ağlamasın diye tehlikeli birşey olmadığı sürece herşeyi eline verdiğimiz, kıyamadığımız, şimdiden şımarıklık konusunda üst seviyelerde dolaşan bir bıdığımız var: ) Önemli olan sanırım, ihtiyacı olmayan şeyleri önüne sermeyerek kıymet, değer bilmesini sağlayabilmek, başarabilirsek olumlu-iyi-güzel duygularla büyümesini sağlayabilmek.. Sevgiden aç olmasın varsın, varsın sevgi şımarığı olsun..

Eşler kendi aralarında bir yandan iyi bir ekip de olmalı, değil mi. Birimiz ayrı birimiz bambaşka davranırsak, asıl o zaman bozulmaz mı psikolojileri bizim bıcırıkların.

İşin özü, çok büyük konuşmayalım demek istiyorum, çok büyük sözler etmeyelim, herkes mükemmel olmak ister, kusursuz anne-baba olmayı hayal eder,  mükemmel okullarda okusun, en güzel eğitimleri alsın, tüm aktivitelere katılsın, erkenden bir sürü yabancı dil konuşsun filan filan.. Hangimiz biliyoruz ki, tüm bunları yaşatsak da sevgi dolu veya hayırlı veya örnek bir insan yetiştirmiş olacağız ? .. Bunların hiçbirine sahip olamayıp, gayet başarılı, zeki, yetenekli, örnek kişiler tanımıyor muyuz ? Herşey hayal ettiğimiz gibi gerçekleşmiyor..

Başarabilirsek, bol sevgi yükleyelim, bırakalım şımarık olsunlar..

10 Nisan 2013 Çarşamba

Ev Güvenlik Seti

Malum Melis yerinde durmamaya başlayınca, minik kazalardan korumak için güvenlik ürünleri arıyordum, özellikle prizler için.. Hem bu sıralar favorisi, sürekli kurcalamaya çalışıyor hem de annesi gibi kötü bir anısı olmasın istedim, onun kadar iken prize çivi sokmuş biri olarak: ) Prizlerden sonraki önemli alan bence alt dolaplar, mutfak ve salon dolapları değil ama özellikle banyo dolabı.. Sürekli dikkat ediyoruz, yalnız bırakmıyoruz ok ama ya farkında olmazsak.. Banyoyu da pek seviyor.. Alt dolaplardaki detarjan vs.den korumak için kilit alayım diyordum.


Setin içinde; 

2 adet mini çok amaçlı kilit,
2 adet dolap kilidi,
2 adet pencere kilidi,
2 adet kapı stoperi,
2 adet çekmece kilidi,
4 adet köşe koruyucu,
6 adet priz koruyucu,
6 adet topraklı priz koruyucu.



Ben şu an için priz koruyucu, mini dolap kilidi ve köşe koruyucuları  kullanıyorum, diğerlerini kullanmaya başlamadım. Gerçi Melis köşe koruyucuları söküp çıkarmış: ) Dolap kilitlerinin formulunu çözmez umarım..















7 Nisan 2013 Pazar

İLK HAYAT'IM

Bebeğinizle geçirdiğiniz her an çok önemlidir; özellikle de "ilk anları" hayat boyu unutulmaz. İlk bakışı, ilk adımları, ilk kelimesi bir ömre bedeldir. Peki, bebeğinizin ilk’lerinden oluşan bir video yapmak ister misiniz?

Hayat Su, Bebeğimle Hayat Facebook sayfasında bu özel anları unutulmaz kılmak ve sevdiklerinizle paylaşabilmeniz için İlk Hayatım video uygulaması hazırlamış.

Bebeğinizin fotoğraflarını uygulamaya yükleyerek çok sevimli  bir video hazırlayabilirsiniz. Bebeğinizle hazırladığınız videoyu da sevdiklerinizle Facebook, Twitter ve E-posta yoluyla paylaşarak onun ilk anlarını ölümsüzleştirebilirsiniz.

Bir bumads advertorial içeriğidir.

3 Nisan 2013 Çarşamba

Oto Koltuğu

Melis artık pusette epeyce sıkılıyor.. Daha haraketli olması dolayısıyle hiç keyif almıyor.. 
Ayrıca pusetin taşıma kapasitesi 9 kg. olduğu için de artık oto koltuğu alma vaktimiz çoktan gelmişti. Alana kadar kucağımızda oturdu, içim hiç rahat değildi tabi, bu durum hiç güvenli değil..
Çevremdeki arkadaşlarımdan fikir aldığımda genelde herkes farklı markaları kullanıyor ve memnunlar. 

Biz de daha çok araştırmadan gidip, E-Bebek'ten Römer King Plus Oto Koltuğu'nu aldık. Seçeneklere baktığımızda oturma koltuğu diğer markalara göre yüksek olduğundan daha mantıklı geldi.

Uyku zamanında hafif arkaya doğru yatma ayarı var. İsofixli yani, koltuğa direk monte edilebiliyor. Kemerli olanları da var ama onları sabitleyemiyorsunuz, tercihe kalmış aslında. Biz sabitlensin istedik. Renk olarak çok açık olmayan, siyah da olmayan lacivert ile mor arası aşağıdaki rengi tercih ettik. Kumaşı terlemeyi en aza indirgeyen ve leke tutmayan kumaş cinsinden, ayrıca çıkarılıp yıkanabiliyor da. Taşıma kapasitesi 9-18 kg. olanını tercih ettik, 9-36 kg. olanlar küçük bebekler için çok konforlu değilmiş, bir arkadaşım almıştı, bebek daha aşağıda kalıyor ve oturma pozisyonu açısından da rahat etmiyormuş.

Birçok çarpışma testinde birincilik almış.. Daha detaylı özelliklere internetten ulaşabilirsiniz.



İçimiz daha rahat artık yolculuk esnasında. Melis de etrafa bakarak uslu uslu oturuyor: ) Uzun yolculuklarda sıkılıyor tabi, müziklerini açarak eğlendiriyoruz kendisini ya da dikkatini dağıtarak: ) Uyuma pozisyonu açısından da rahat. 



Keyifli ve güvenli yolculuklar geçirmeniz dileğiyle : )



2 Nisan 2013 Salı

Sanat Küçük Kalplere Dokunuyor

Sanat, tıp ve iş dünyası, kalp hastası çocuklar için el ele veriyor.




Ünlü ressam Renée Niklan’ın 17 eseri, 10-14 Nisan tarihlerinde Ekavart Gallery’de sergileniyor. Ekavart Gallery nerede diyenlere, işte adres:  The Ritz-Carlton Hotel, Süzer Plaza, No: 15, Gümüşsuyu-İstanbul. Sergi, çarşamba-cuma günleri 11.00-18.30, cumartesi günü ise 12.00-18.30 saatleri arasında gezilebilir.

Bu serginin diğerlerinden farkı ne derseniz, salt bir resim sergisi olmanın ötesinde bir kurumsal sosyal sorumluluk projesi niteliği taşıdığını söyleyebiliriz. Sergideki eserlerin satışından elde edilecek gelirin tamamı, gelişmekte olan ülkelerde doğuştan ya da sonradan kalp hastası olan çocukların tedavi edilmesi için kullanılacak. Tedavileri, bu işe gönül vermiş bir avuç tıp insanının kurduğu Herkes İçin Kalp Derneği (www.cptg.ch) gerçekleştirecek. Dernek, modern tıbbın sunduğu olanaklardan yararlanamayan bu çocukların İsviçre’de ya da kendi ülkelerinde ücretsiz tedavi olmalarını sağlıyor.



Ne yazık ki, gelişmekte olan ülkelerde her yıl yaklaşık 2 milyon çocuk kalp bozukluklarıyla doğuyor ve bu çocukların yarısı maddi kaynak veya sağlık sektöründeki insan kaynağı yetersizliği nedeniyle ilk iki yıl içinde yaşamını yitiriyor. Bu ülkelerde açık kalp ameliyatı olmayı bekleyen çocukların sayısı ise 8 milyonu buluyor.

Herkes İçin Kalp Derneği’nin kurucusu Ord. Prof. Dr. Afksendiyos Kalangos. Kalangos, iki kez Nobel Tıp Ödülü’ne aday gösterilmiş bir kalp cerrahı. Bu alanda 14 ayrı teknik geliştirmiş. Son 100 yılın en iyi cerrahlarından biri olarak tanınıyor. Ayrıca, dünyanın en prestijli tıp ödüllerinden Fransız Tıp Akademisi Ödülü’ne sahip.


Sergi, Alvimedica’nın sponsorluğunda gerçekleştirilecek. Alvimedica Yönetim Kurulu Üyesi Leyla Alaton, hayır amaçlı bu tür etkinliklere özel önem veriyor ve Herkes İçin Kalp Derneği’ni yürekten destekliyor.

Niklan’ın mutluluk, umut ve sevgi mesajları içeren eserlerinden oluşan  “Sanat Küçük Kalplere Dokunuyor” temalı sergisini mutlaka görün. Gidemem diyorsanız, sergiyi Türkiye’nin ilk online sanat televizyonu www.ekavart.tv’de de izleyebilirsiniz. Resimler, yüreğinizi ısıtacak…



Hem dernek hem de sergi hakkında şuradan bilgi alabilirsiniz: http://alvimedica.com/hearts-for-all/tr/

Bir bumads sosyal sorumluluk içeriğidir.

1 Nisan 2013 Pazartesi

9. Ay


9. ayımızın bitmesine 3-5 gün kala doktor kontrolümüze gittik. Bu ay doktorumuzla daha önceki aylarda karar verdiğimiz gibi demir, şeker, idrar, kan tahlillerini yaptıracaktık. Aslında mini bir check-up oldu diyebilirim. 3 tüp kan aldılar kuzucuğumdan: (  En az 4 saat aç olması da gerekiyordu, düşünün halini.. Ben pek dayanıksızım bu konularda, soğukkanlı olmayı öğrenmeye çalışsam da henüz level atlayamadım.. Sonrasında idrar tahlili yaptırmamız gerekiyordu ki kız bebeklerde bu ne kadar zor, yaptıranlar bilir. Melis bizi baya bekletti, haftasonunda bir günümüzün yarısı beklemekle geçti diyebilirim, işlem tamamlandığındaki sevincimiz tarifsiz: ) Sonrasında kahvaltı, uyku derken biraz kendine geldi pıtırcık, gün sonunda havanın da güzel olmasıyle birlikte biz de onu parklar bahçeler derken gezdirerek keyiflendirmeye çalıştık. Sonuçlarımız temiz çıktı şükür. Demir konusunda sağlık ocakları ve bazı doktorlar tahlil yapmadan direk demir şurubuna başlıyor. Ben de süt odasındaki arkadaşlarla da görüşmelerimiz sonucunda endişeleniyordum, herkes demir desteği kullanıyor, bize neden vermedi doktor diyerek. Kontrolden birkaç gün öncesinde 1 yaş altı bebeklere çıkan Kızamık aşısı için sağlık ocağına gittiğimizde ( hastanemiz bu aşıyı satın almamıştı ) , hemşire de neden vermedi diyince, buna cevap bulalım dedik. Doktorumuz da hamileliğinde demir eksikliği yaşayanların bebeklerinde hemen demir takviyesine başladığını, yaşamayanlarda ise, 9. Ayda test yapıp buna göre verdiğini belirtti. Aslında bu testler 1 yaşında yapılıyormuş, demir kontrolü için bize şimdi yaptı. Demir depolarımız ne dolu ne boşmuş, aslında kullanılmasa olur ama biz riske atmayalım, 1 ay kullanalım dedi. Ayrıca ilacın zorluğundan da bahsetti, bazı bebeklerde ishal ya da kabızlık ya da kusma gibi etkileri oluyormuş. Kabızlıkla ilgili geçmişte zor bir dönem yaşadığımız için korkmuyor değilim. Umarım kuzucuğu çok zorlamaz. Kızamık aşısını da yaptırmayı düşünmüyordum aslında ama yaygınla ilgili birkaç haber duyunca yaptırdık, malum tatile de gideceğiz, riske atamazdık.

Artık yerlerde sürünerek fıldır fıldır heryere yetişiyor durumda pıtırcığım. Ne kadar hijyenik tutmaya çalışsak da artık takip etmek zorlaşmaya başladı. Çünkü yere serdiğimiz örtü üzerine yığılı oyuncakları ile uzun vakit geçirmek çok hoşuna gitmiyor, masaların altı koltukların arkası ona daha cazip geliyor: ) Kumanda, cep telefonu, bilgisayar görünce gözleri dönüyor, üzerlerine fırlamak istiyor: ) Tüm çocuklar neden bayılıyor bu teknolojik şeylere: ) Her eline aldığını yeme isteği hala devam ediyor. Bir eşofmanın bağcığı, halının tüyleri, saçlar, çorapları toplistimiz: ) Çok beğenerek ve seveceğini düşünerek, e malum para ödeyerek aldığınız oyuncak yerine, mutfaktaki tas tabak, bardak kaşıkla daha çok mutlu olmasına gülüyoruz tabi. Uzanarak masanın üzerindeki örtüyü çekmesi ya da yürüteçle giderken duvar ünitesindeki bir eşyayı devirmesiyle mutlu olacağım hiç aklıma gelmezdi. Sanırım başkası ya da başka bir çocuk yapsa gözlerimden alev çıkardı ama inanın umrumda değil. İlerde de bu şekilde düşünür müyüm bilmiyorum ama öğrenme sürecinde eve zarar bile verse, bunları görmekten mutluluk duyuyorum ben, psikopatça değil di mi ? : )



Tepkilerini daha net belli ediyor, sevincini, sıkıntısını.. Alkışlıyor, kahkahalarımız hep coşkulu, kucağıma gelmek istediğini gösterebiliyor, birşeyi ondan sakladığımızda artık kanmıyor : ) Her geçen gün daha yemelik, ısırılmalık oluyor. Sevmekten, hırpalamaktan bi yerine zarar vereceğim diye korkuyorum bazen: )

Yemek konusundaki bu ay farklılığımız balıktı, ya sevmezse derken şimdilik sorun yaşamıyoruz. Zaman zaman çorba şeklinde de yapıyoruz, seviyor oburukcuğum. Derdimiz kahvaltı ile, karışım şeklinde yemeyi sevmiyor hala, ama bizimle masada olup, ayrı ayrı yemeyi seviyor, hemen büyüttü kendini. Onca çeşit suluk aldım, bardakla içmeyi tercih etti. Pütürlü yemeye nasıl alıştıracağız dedim, en baştan pütürlü verdik, öyle yedi.

Üst dişimiz de kendini gösterdi, artık daha sağlam ısırıyor: )


Eve bıraktığım sütleri birkaç haftadır biberonla içmek istemiyor, daha doğrusu biberon haricinde bardak, kaşık, suluk gibi herşeyle denedik, reddediyor. Emmeyi bırakmış değil çok şükür ama ben işteyken içmesi geren sütleri içmiyor maalesef. İlk başta çok canım sıkılmıştı ama doktorumuzla da konuşunca biraz rahatladım. Yani artık büyüdü, emmeyi de bırakmadığına göre sorun yok demişti, muhallebi yaparak, kahvaltısına katarak almasını sağlayabilirsiniz demişti, bu şekilde de denemeler yapıyoruz bakalım. O yüzden epeyce süt stoğu yaptım ve gün içindeki süt sağma işlemini 3’ten 2’ye indirdim. Belki geçici bir süreçtir.. Umarım..

Gece uykularıyla yine dertliyiz, dışarıda çok vakit geçirip, gelince duş aldırıp uyutunca daha iyi uyuyabiliyor, yine aralarda uyanarak. Ama normalde bu şekilde değil. Bizimle uyurken daha mutlu. Uyku konusunda disiplini sağlayamayacağım sanırım.. Ağlatmadan bunu düzene sokmanın yolu yok mu : ( Gece çaylarını deneyeniniz var mı, Milupa’nın mesela. Doktorumuz bu konuda çok katı olmadığını söylemişti, her zaman olmasa da bazı akşamlar verebilirsiniz dedi, ben de aynı fikirdeyim ama henüz denemedim. Sonuçta ne zararı olabilir ki..





Çok önceden aldığım ya da hediye gelen, kimbilir ne zaman giyer dediğim kıyafetleri giyiyor artık : )
Küçük gelen eşyalarımızı kaldırdık, bir kere giyilen ya da hiç giyilmeyen ne çok şey var. Yaz sezonu açıldı, elbiseler, şortlar, t-shirtleri görünce çıldırdımm, hemen giysin istiyorum, hemen  alayım, ama engelledim tabii ki kendimi..

Gece düzenli uyuyamıyorsunuz, bazı geceler defalarca kalkıyorsunuz.. Onun uyuduğu zamanlarda ancak evdeki işlerinize zaman ayırabiliyorsunuz ki yetmiyor.. Erkenden kalkıp, şirkete koşturuyorsunuz, bazen yoğunluk, bazen stress.. Servise biniyorsunuz kafanız bir ton, uyku bastırmış.. Ama evde sizi bekleyen minik bir can var, yine koşturmaca var.. Kapıdan girdiğiniz an bitiyor herşey, nasıl biter demeyin, gerçekten bitiyor.. Süt iznimi Cuma günleri kullanıyorum, bitmesine 3 ay kaldı ne yazık ki.. Bu gün aşk günümüz resmen, sabah yatakta keyif yapıyoruz, oyun oynuyoruz, bütün şımarıklıkları yapma hakkı var o gün: ) Hava güzelse dışarda vakit geçiriyoruz, sitedeki arkadaşların da bebekleri olunca, yaz keyifli geçecek şimdiden belli..

Minik mucizeleriniz, içinizi hep kıpır kıpır yapsınnnn !