Minik kuzumuzu kollarımıza almadan, onunla yaşamaya alışmaya
başlamadan önce nasıl hayaller kurarız değil mi...
En mükemmel, sağlıklı, mutlu bir şekilde
büyüteceğizdir. Kusursuz anne-baba
olacak, tüm zararlı şeylerden sakınacağızdır.
Hep doğal şeyler ile beslenecek, kendi kendine uyumayı
öğrenecek, herşey onun psikolojisine
göre düşünülecektir, ve dahası..
Gerçekte yüzyüze gelmeden asla hiçbirşeyi anlayamayız,
anlamaya yaklaşırız belki. Bu düşünceye daha yakınım artık.
Bloglara bakıyorum da genel olarak olumsuz birşey anlatan
yok, elbette ki sabrımızın zorlandığı, yorulduğumuz, tahammülsüzleştiğimiz
dönemler olabiliyor bitmeyen annelik serüveninde. Bu olumsuzluklar yaşanmadığından değil, minik
mucizelerimize gelecekte güzel bir yaşam günlüğü verme amacında olduğumuzdan. Yoksa
herkesin kuzuları eminim arada sabrını zorluyordur, bir nefes alsam, biraz
uzaklaşsam dediği oluyordur. Ben çalışmaya devam ettiğim için bu hissi çok
yaşamıyorum, hep özlem dolu hissediyorum, yorucu ve uykusuz geçen haftasonunun
ardından anneciğimin gelmesini beklediğim nadir günleri saymazsak.
Melis ilk doğduğu zamanlarda cep telefonlarımızı onun
bulunduğu odada bırakmazdık, gelen misafirler çok yakınında tutarsa sinir
olurduk: ) Şimdi arabada sakinleştiremediğim zamanlarda yatışsın diye kendisine
videolar izletiyorum: ) Evet zararlı radyasyonun dibinde olması tabii ki ama
nereye kadar engel koyabiliyoruz ki.. Artık yattığı odada bulundurmamaya dikkat
ediyoruz sadece.
Kavanoz mamaları, meyve pürelerini asla almam diyordum,
bunları kullananlara da kızıyordum, kendileri yapamıyorlar mı çok mu zor sanki
diye. Ama öyle bir zaman oluyor ki vermek durumunda kalıyorsunuz.
Biri gece uykumu bölse çılgına dönen, her ne kadar aralıksız
uyusam da gece geç yatmış olduğumda ertesi gün hayalet gibi ve sinirli dolaşıp,
evde boş ve işim olmadığı gündüz vakitlerinde bile bazen uyuyan ben Melis’ten
sonra aralıksız 3-4 saat uyusam şükreder durumdayım.
Minik mucizelerimizin psikolojileri bozulmasın diye
yapmayacağımız şey yok.. Neredeyse en önemsiz şeylere bile takılır oluyoruz
acaba psikolojisi etkilendi mi diye: ) Sürekli vicdan azabı duyuyoruz ondan
uzakta olduğumuz saatlerde, bir arkadaşımızdan birşey duysak, acaba yanlış mı
yapıyorum hissine kapılarak kafamız karışabiliyor en kendinden emin olanımızın
bile..
Öncesinde düşünürdüm şımarık olmayacak benim çocuğum diye, etraftaki
teyzeler de der ya hep, kucağa alışmasın diye, sanırım bilincimize kazınmış bi
yerlerden. Özellikle doktorum Tansu Bey’in bir lafı vardı, “herşeyi önüne
sermeyin, ben zamanında yaptım rahata alıştı, zorluk nedir bilmiyor...” gibisinden..
Çok da mantıklı gelmişti hani o zaman.
Ama şimdiye bakarsak, doğduğundan beri dibimizden ayırmadığımız, sürekli
kucağımızda olan, birşeyi istediğinde üzülmesin, ağlamasın diye tehlikeli
birşey olmadığı sürece herşeyi eline verdiğimiz, kıyamadığımız, şimdiden
şımarıklık konusunda üst seviyelerde dolaşan bir bıdığımız var: ) Önemli olan
sanırım, ihtiyacı olmayan şeyleri önüne sermeyerek kıymet, değer bilmesini
sağlayabilmek, başarabilirsek olumlu-iyi-güzel duygularla büyümesini
sağlayabilmek.. Sevgiden aç olmasın varsın, varsın sevgi şımarığı olsun..
Eşler kendi aralarında bir yandan iyi bir ekip de olmalı,
değil mi. Birimiz ayrı birimiz bambaşka davranırsak, asıl o zaman bozulmaz mı
psikolojileri bizim bıcırıkların.
İşin özü, çok büyük konuşmayalım demek istiyorum, çok büyük
sözler etmeyelim, herkes mükemmel olmak ister, kusursuz anne-baba olmayı hayal
eder, mükemmel okullarda okusun, en
güzel eğitimleri alsın, tüm aktivitelere katılsın, erkenden bir sürü yabancı
dil konuşsun filan filan.. Hangimiz biliyoruz ki, tüm bunları yaşatsak da sevgi
dolu veya hayırlı veya örnek bir insan yetiştirmiş olacağız ? .. Bunların
hiçbirine sahip olamayıp, gayet başarılı, zeki, yetenekli, örnek kişiler
tanımıyor muyuz ? Herşey hayal ettiğimiz gibi gerçekleşmiyor..
Başarabilirsek, bol sevgi yükleyelim, bırakalım şımarık
olsunlar..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder