İsim:

Email: *

Mesaj: *

İsim:

Email: *

Mesaj: *

18 Kasım 2015 Çarşamba

Neden Yazıyoruz ?

Blog yazan, sürekli yazan, arada bir yazan, amacı ne olursa olsun birşeyler karalayanlara soruyorum. Hepimiz biliyor muyuz amacımız ne ?

Bazı blogları yakından takip edenler bilir ki, işi ticaret döktüğünü gözümüze sokanlar, egosu tavan yapanlar, mükemmel annelik gösterisi derdinde olanlar. Hepbirlikte gülüyoruz kimi zaman bunlara, ama takip de ediyoruz di mi:) Ben eğleniyorum açıkcası.. Yazılarını sevdiğim, tarzını sevdiğim birkaç blog vardır, momsblognote, öğrenen anne, ikizannesiyim.. İkisiyle tanışma fırsatım da oldu, eğer takip ediyorsanız biliyorsunuzdur ne kadar zarif, kendine has, egosuz olduklarını..

Ben neden yazıyorum ? Daha çok vakit ayırmak istiyorum, ama maalesef iş hayatı, yorgunluk ve bazen bu konudaki tembellik. Sanırım eskisi gibi hafızamda da tutamıyorum, yani tam buraya not etmem gereken bir olay, konu oluyor, o an yazmadıysam eğer kalıyor geçmişte.. Not etmek istediğim dedim çünkü burası gerçekten Melis’e bırakacağım bir günlük, özellikle hamilelik haftalarımda yazdıklarımı okuyorum da, ilerde Melis’in bunları okuduğunu düşünüyorum. Harika birşey değil mi ? Burası benim arşivim, Melis'li hayatımın özeti, zamanla çoğalan hikayelerimizi biriktirdiğim yer..
Ona özel tuttuğum bir defterim de var, biraz daha duygusal, derin konulardan bahsettiğim, burda paylaşmak istemediklerim, sadece ikimizin arasında olmasını istediğim notlarım. Söylediği kelimeler, oyunlar, dönemler gibi..



Yazmayanlar, lütfen deneyin diyorum, nasıl rahatlayacaksınız, iyi hissedeceksiniz. Tavsiye edin, paylaşın. Yazdıkça daha çok okumanız gerektiğini hissediyorsunuz, içeriklerinizin kalitesi zamanla artıyor. Şu dönemlerde, farklı birşey yapma isteğine büründüğüm için sanırım bunları söylüyorum. Özellikle Melis’in krizlerinin çoğaldığı, beyin olarak yorulduğum, kimi zaman depresif hallere büründüğüm şu zamanlarda, mutlu olabileceğiniz bir aktiviteyi yaparak, dolaylı olarak çevremize de olumlu-mutlu davranacağımızı düşünüyorum yani ey anneler. Çalışmayıp, tüm vaktini çocuğuna adayanlara diyorum en çok, evet birebir full time annesiyle vakit geçirmenin mutlaka artısı var çocuğa ama ben şahsen birkaç gün aralıksız vakit geçirdiğimizde kimi zaman daha stresli olabiliyorum, bunu en aza indirgemek için haydi birşeyler yapalım.


Değişik, güzel başlangıçlar diliyorum herkese.

15 Kasım 2015 Pazar

Koru İstanbul

Zaman zaman size gidip memnun kaldığımız ve çocukla da gidilebilecek mekanlardan bahsediyorum. Bu haftasonu gittiğimiz Koru İstanbul'un da ilginizi çekeceğini düşünüyorum.




Harika bir boğaz manzarası ile Kuruçeşme-Ortaköy arasında konumlandırılmış, kapalı ve açık alanları mevcut. Özellikle Kaptan Köşkü'nden eşsiz manzarasını görmelisiniz. Kahvaltı dışında, grup yemekleri, düğün, doğum günü organizasyonları için de tercih edilebilir bir mekan. Açıkcası Melis'in doğum gününde mekan arayışındayken bu mekandan haberim olmamasına üzüldüm:(



Kahvaltınızı yaptıktan sonra siz bahçesinde kahvenizi içerken, hemen görebileceğiniz mesafedeki oyun alanında çocuğunuz eğlenebilir. Böyle mekanlara bayılıyorum, her segmente hitap eden, çocuklu aileleri de düşünen..





Kahvaltı menüsünde herşeyi düşünmüşler, normalde farklı mekanların ekstra olarak menüye dahil ettiği şeyler, burada normal menüye dahil. Kaliteli, lezzetli, sıcacık, taptaze her biri. Çayınızın son yudumunu içip, bardağı bırakmanıza fırsat vermeyen ilgili garsonlar çevrenizde.






















Hatta bebek parkına da o kadar yakın ki, kahvaltı sonrası kendinizi sahilde bir yürüyüş sonrası Bebek Parkı'na atabilirsiniz:)





İletişim: Adres: Muallim Naci Cad. No: 93/1 Kuruçeşme İstanbul Tel: +90 212 257 50 80 / +90 212 358 10 30 Fax: +90 212 358 10 29 e-Posta: info@koruistanbul.com

3 Kasım 2015 Salı

Pilatesli Hayatt !

Pilatesi yaşam şekli haline getiren, vakit ayırmak değil, yaratmak var diyen ve anlattıklarıyla sağlıklı yaşama teşvik eden İlknur'a teşekkür ediyor ve güzel söyleşimizi okumaya davet ediyorum bayanlar siziiii ;)




Pilates’le nasıl tanıştın ?

5 yıl önce ilk oğluma doğum yaptıktan sonra, fazla kilolarımdan kurtulmak ve sıkılaşmak için arkadaşımın tavsiyesiyle başladım. Çalıştığım kurumun spor salonunda haftaiçi 3 gün öğle araları 1 saat grup derslerine katıldım. Zaten spor geçmişim vardı, ama pilates benim için farklı bir deneyim oldu.

Ne kadar sürede istediğin forma kavuştun ?

Yaklaşık 2 ay içerisinde sıkılaşmayı farkediyorsunuz.Tabi amaç kilo kaybetmekse diyetle birlikte devam etmek gerekiyor. Çünkü spor sonrası kan şekeriniz düştüğü için daha fazla tatlı yeme ihtiyacı duyuyorsunuz. İşte tam da burda irade devreye giriyor. Size kilo aldıran yiyecekler değil iradenizdir. İradenizi idare ederseniz; hem kilo verirsiniz, hem de bunu alışkanlık haline getirmeyi öğreneceğiniz için sağlıklı bir yaşamınız olur.

Nasıl vakit ayırıyorsun ?

Bu soruyu çevremdeki herkes soruyor. 2 erkek çocuğu olan bir anne olarak enerjimi yüksek tutmak zorundayım. Gereken bu enerjiyi de pilates yaparak fazlasıyla alıyorum. Tüm yorgunluğumu alıyor, her dersten sonra hücrelerimin yenilendiğini hissediyorum. Tüm stresimi spor salonunda bırakıyorum. Yani vakit ayırmıyorum, vakit yaratıyorum.
Pilates yapmadığımda vücuduma ceza verdiğimi düşünüyorum, kendimi çok huzursuz hissediyorum.


Pilatese başladıktan sonra hayatında neler değişti?

İlk doğumun arkasından (3 yıl sonra) fazla kilolarımın da fazlasını verdim. Oldukça hafifledi vücudum. Tabi ruhumda :) Aslında ne kadar esnek bir vücudum olduğunu keşfettim. Bel ağrılarım tamamen geçti, istediğim forma girdim, sıkılaştım. Giydiğim kıyafetleri daha çok yakıştıyorum kendime.
2. hamileliğimde de aralıksız devam ettim pilatese. Daha az kilo aldım. Doğum sonrasında da çok hızlı kilo kaybettim. Eski formuma kavuştum.
Beden sağlığının yanında ruh sağlığına da çok iyi geldiğini düşünüyorum. Bir kere günün stresini atıyorsunuz. Metropol insanlarının genel sorunu stres denen illetten kurtulmanın bir kaç alternatifinden biri pilates. Spor salonuna gitmeden, kendi vücut ağırlığınızla evde bile yapabileceğiniz bir spor. Hatta çocuklarınızla bile yapabilir, daha eğlenceli hale getirebilirsiniz. Stres azaldığında, herşeyi daha kolay tolere edebilir, daha dengeli olursunuz. Çünkü pilatesin özünde denge var… Beden dengeli olduğunda ruha da yansıyor.
Hep ruhumun 17 yaşında olduğunu düşünürdüm. Artık metebolizmam da bunu onaylıyor.(Metebolizma yaşım 17, kimlik yaşım 33) :)

Kimler pilates yapabilir?

7 den 77 e herkes pilates yapabilir. Spor yapmanın yaşı yok.17 yaşında da üyem var  59 yaşında da…Hatta 2 oğlumda benimle birlikte derslere katılıyor. Ağaç yaşken eğilir. Sporun hangi dalı olursa olsun çocuklarımıza spor bilincini aşılamalıyız diye düşünüyorm.

Peki ne zamandır ders veriyorsun, sana nasıl ulaşabilirler?

Yaklaşık 3 yıldır birebir ve grup dersleri veriyorum. Kendi spor salonum yok. Özel sitelerin kendine ait spor salonlarında ders veriyorum. Ya da birebir ders almak isteyen üyelerimin evlerine de gidiyorum.

Instagram hesabımdan (the_lifepilates) ya da telefonla ulaşabilirler…


21 Ekim 2015 Çarşamba

3 Yaş Etkinlikleri

Çalışan anne olunca ve eğer çocuğunuz kreşe de başlamamışsa, yapılacak aktivitelerin önemi artıyor. Okul öncesi çocuğun yaratıcılığını, hayal gücünü, el gelişimini, kavramları öğrenmesinde büyük faydası var biliyorsunuz. Bazen basit görünen bir aktivite bile çok önemli şeyler öğretebiliyor. Hem size de terapi oluyor, öyle değil mi ? Her akşam yaptığımız oyun ve etkinlik rutinlerinin bana da çok faydası oluyor şahsen:) Terapi gibi, Melis seansı bana çok çok iyi geliyor, sıfırlanıyorum resmen.
Size hem yaptığımız etkinliklerden, hem de bu etkinlikler için faydalandığımız sitelerden bahsetmek istiyorum.

Kitaplar;

Açıkcası kitaplar bu yıl dikkatini çekmeye başladı. Bazen üzülürdüm, masal okumak istiyorum dinlemiyor diye. Yaşına uygun kitaplar seçtiğinizde ve bunu alışkanlık haline getirmeye çalıştığınızda ilgisini çekmeye başlıyor, bizde öyle oldu. Tabi kitapları tavsiye ile almaya çalışıyorum artık çünkü gelişigüzel internetten aldıklarınız bazen hayal kırıklığı olabiliyor. Mesela İşbankası yayınlarının Orman Orkestrasını bilenleriniz vardır, biz çok severiz ve eğleniriz bu kitapla. Melis müzikli kitap seviyor diye hemen sipariş vermiştim, Uyuyan Güzel. Ama inanın bir cümlesini bile okuyamadım:) Hep kötü cümleler, öldürmek, kesmek derken kaldırdım ortalıktan kitabı:) Bu sıralar favorimiz Tombik Ayı:) Artık ben okuduktan sonra resimlere bakıp onun anlatmasını istiyorum, o da bana masal okuyor:)  Dr’dan alıyoruz genelde kitapları. Ayrıca aşağıdaki linkleri de inceleyinizz.

http://www.morpastore.com.tr/okul_oncesi.ma.htm
http://www.fonyayincilik.com/OKUL-ONCESI,LA_211-2.html#labels=211-2




Bu-Bu Etkinlik Setleri;

Bu setler artık çoğu yerde satılmaya başladı, Dr’larda da var ama aşağıdaki siteleri hem bu setler, hem de çeşit çeşit etkinlik malzemeleri için önereceğim size. İçinden çıkamayacaksınız:)  Alçı boyama, yapıştırma setleri, küp boyama ve birçok çeşidi var, inceleyin derim..

http://www.tahtakalehobi.com/
http://www.kirtasiyepaketi.com/











Oyun Hamurları;

Hepimizin bildiği Play-Doh oyun hamurları dışında, zıplayan hamur ve boncuk hamuru da sevdik biz. Ellere yapışmıyor ve güzel dokusu var. Kırtasiye paketinde bulabilirsiniz çeşitleri.






Etkinlik Kitapları;

Etkinlik kitaplarını mutlaka yaşına uygun seçmeniz önemli. Yoksa hem çocuk zorlanıyor, hem siz yaptırmaya çalışırken yoruluyorsunuz. Ayrıca bence bu dönem, noktaları birleştirme, soru cevap, eşleştirme oyunları için tam zamanı. Bizim sevdiklerimiz aşağıda;





Şablonlar;

Şablonlar için yaş aralığı genelde 5 yaş üstü ama ben yine de denemek istedim, karışık olanlar değil de biraz daha basit olanları yapabiliyor. Deneyin..



Ayrıca sevdiğimiz diğer etkinlik ürünleri;

Hama Maxi 

Henüz denemediğimiz ama uzman annem tavsiyesiyle aldığımız Hama Maxi boncuk dizme tablasını da inceleyin derim, boncuklar tablaya diziliyor, şablon yardımıyla, sonrasında üzerine yağlı kağıt kapatıp, ütülüyorsunuz ve ortaya minik eserler çıkıyor;)


Kinetik Kum

Kinetik kum diye satılan çakma kumları aman almayın, hem dokusu kötü, hem ele ve heryere bulaşıyor. Biz uzun süredir bu markayla oynuyoruz, ilk günkü gibi duruyor;



Ve diğerleri;




19 Ekim 2015 Pazartesi

Melis 3 Yaşında !

Gecikmeli bir doğum günü yazısı..

Tıpkı kutlamasında olduğu gibi.. Bazı talihsiz durumlardan dolayı 3. Kez ertelenen doğum günümüzü 5 Eylül’de yani tam 2 ay sonra yine tüm sevdiklerimiz ile kutladık. Birşeyi ertelememek lazım diye boşa demiyorlar:)  Neyse ki, öncesinde az biraz hevesimiz kaçsa da, içimize sinen bir gün oldu. Melis’i çok heveslendirmemiş olsaydık, aslında iptal edecektik ancak daha bu yaşta kursağında birşeyler kalmasın istedik:) O gün, bugündür, eğer seveceği bir aktivite yapacaksak ya da bir yere gideceksek, yollara düşmeden aklına düşürmüyorum:)

Gelelim bu özel günümüze, mekan konusunda geçen yıl memnun kaldığımız yer ile de bazı zamanlama sorunları vs konuları olunca, mekanı değiştirmeye karar verdim, ani bir şekilde. Fena da olmadı hani, daha geniş bir mekandı, bahçesine herkes sığabildi.





Sabah kahvaltısıyla başlayan günün konsepti tabi ki kaçınılmaz Prenses Sofia olduu:) Ki ben Çilek Kız olmasını isterken, bir önceki yazıdan da anlaşılacağı üzere, Melis kafasına takmıştı bir kere! Böyle konsept kıyafetlerini sevmiyorum, kalitesiz geliyor gözüme açıkcası. Önceden de araştırdığım Ella Tasarım’a tüm ölçüleri ve nasıl birşey istediğimi anlatınca, karşıma şaşırtıcı derecede güzel bir minik prenses elbisesi geldi. Şaşırdım, çünkü varolan bir modeli değil, karma birşey istemiştim, ölçüleri kendimiz vermiştik, ve 1 ay önce sipariş verdim ve ne zaman geleceğini unuttum bile. Zehra Hn’ın ellerine sağlık, görsellerde görünen kalitenin fazlasını yansıtmış..



Süs püs olaylarını yine ben hallettim, Sofia görsellerinden faydalanarak.. (İsteyenler mail atarsa, görselleri paylaşabilirim).  Baskı kısmında yine Acıbadem Copy Center hızlıca yardımcı oldu.



Defalarca ertelememe rağmen, Palyaço ablamız Ela da yanımızdaydı, gelmese, yani o gelmese üzülürdüm, önceden birkaç doğum günü partisinden tanışıyoruz ve Melis illa ki kız palyaço olsun diyince:) düştük Ela’nın peşine:)

Benimle önceden birkaç kez kuaföre geldiği için Melis hanım:) o gün sanki yıllardır kuaföre gidermiş edasıyla oturdu koltuğa, incecik saçlarına o minik tacı tutturacak diye kuaför epey uğraştı tabi:) Sanki gelin hazırlıyor gibiydik, komikti bu aşama benim için doğrusu..

Günün en önemli ve benim için en kıymetli kısmı, pastamız. Benim yüreği, emeği, kendi, ruhu, kahkahası güzel dostum Nesrin teyzemiz elleriyle yaptı, evet hem de her detayını.. Ona ne kadar teşekkür etsem ve gerçekten ne yapsam hakkını ödeyemem, sadece o gündeğil, her zaman benim pıtırcığımın öz teyzesi kıvamında. Sen hep ol yanımızda, heyecanla beklediğimiz, içinde büyüyen fındığımızla hem deee ! ;) Tabi nazik eşi Eyüp amcamızı da atlayamam, haftalar öncesinden en güzel pasta malzemelerini almak için koşturması, konfetiler patlatarak Melis'imin yüzünde güller açmasına sebep olması çok çok kıymetli, iyi ki varsınız!



Minik prensesim büyümeye devam ediyor, ilk heyecanlarımız, beklentilerimiz yerini keyifli paylaşımlara bıraktı, sohbet edebilmek, birlikte uyumak, artık daha güzel aktiviteler yapabilmek o kadar güzel ki..  Zor ama bu harika his için herşeye değiyor, yorgunluktan ölüyorsunuz, sinirden çatlıyorsunuz ama unutuyorsunuz, yapmayacağım dediklerinizi defalarca yapıyorsunuz, düşünün nasıl garip bir bağ. Bu bloğu ilk açtığım zamanları okuyorum nasıl tazecikmişiz, hislerimiz, yaşadıklarımız, gün geçtikçe anlamlı hale geliyor burada biriktirdiklerim, harika bir hatıra olacak, mutluyum.

E buyrun biraz günün özeti ;)






















3 Yaş Krizi, Serzeniş, Bir Medet vs..

Hayatımın en önemli tecrübesinde, annelikte, sanırım bu zamana kadarki en zor dönemden geçiyorum. Her dönem, her yıl, zorluk/kolaylık dereceleri değişiyor ama bu dönem niçin zor diyorum; sabırlı sakın yapılı biriyken bazen bir canavara dönüştüğüm için, dışarda öfke krizine girmiş bir anne gördüğümde söylediklerimi hatırladığım, şu an kendimi kontrol etme aşamasında bocaladığım için..

İletişimin bakışla, dokunmakla, hissetmekle sınırlı olduğu ilk yıl, terrible two ile tanışılan ikinci yıl sonrası bizde üçüncü yıl gerçekten horrible three seviyelerinde!.. Durum her an böyle değil, herhangi bir şeye takıldığında böyle. İşte o an ne yapsanız ikna olmayan bir minik canavar duruyor karşınızda, iletişim kurma yolu sadece ve sadece ağlamak oluyor, uzun sürdüğünde sinir krizine dönüşüyor, gözleri, hali, tavrıyla bambaşka bir çocuk oluyor. İşte bu aşamada bildiklerimi uygulamakta güçlük çekiyorum. Dışarıdan dinlendiğinde çocuk bu, geçecek, şöyle davran, böyle davran diyen seslerle çok karşılaşıyorsunuz, ancak yaşadıklarınıza tanık olması lazım insanların sizi anlaması için, daha doğrusu anneler en iyi anlayabilecek olan, öyle değil mi ?

Normalde yaşına göre gayet akıllı, hafıza konusunda şaşırtıcı, sosyal, dışa dönük bir çocuk olmasına rağmen, konu istediği bir şeye ulaşamamak olduğunda, bu bir nesne olabilir, birşeyi yapmak, gitmek, herşey olabilir, o an hayattan kopuyor. Evet denedim; konuşmayı, hislerini ona anlatmayı yani aynalamayı, tepkisiz kalmayı, tepki göstermeyi, ceza vermeyi, kendi haline bırakmayı, hiçbirinde sonuca ulaşamadım, yol katedemedik, durum aynı. Pedagog’a götürmeyi düşündüm ama sonuçta bu her gün yaşanan ya da sürekli olan bir durum değil, öyle olsa zaten bence koşulsuz şartsız tedavi şart. Ama anlık yaşanan ve sık olan bu krizlere karşı neler uygulamamızı söyleyeceklerini biliyorum. Faydası tartışılır belki ama ben çok etkisi olacağını düşünmüyorum. Peki ne yapmalıyım ? Bir yerlerde eksik, yanlış birşeyler var ? Bir gün bir yazı okuyorum, bir olaya tanık oluyorum evet diyorum bundan sonra şöyle davranacağım, uygulayamıyorum ya da hangisinin doğru olduğuna karar veremiyorum.. Kreşe vermek belki çözüm olacak ancak benim bu konudaki düşüncelerim biraz katı ve farklı, yani henüz erken olduğu düşüncesindeyim Melis için, bu ayrı bir yazı konusu.. E bunu da eledik, ne çözüm kaldı geriye ?



Yetememek ya da yetersizlik hissi fena bişey, en iyi çalışan anneler bilir. Ki ben bunu çok yaşamamıştım çünkü ilgi konusunu abarttığımı düşünürdüm, iş saatleri dışında tüm hayatım Melis. Bana fazla düşkün, haftaiçi geç saatlerde eve gelmediğim için tüm vaktim onunla, deliler gibi oyun oynuyoruz, kitap okuyoruz, çıldırıyoruz, eğleniyoruz. Haftasonu aman nereye hangi aktiviteye götürsek diye şaşırıyoruz, haftaiçi sitedeki yaşıt arkadaşlarıyla birarada olmasını sağlıyoruz. Sanırım asıl sorunumuz bu, fazla ilgi, fazla vermek.. Bir oyuncak istediğinde hemen önüne koymamak, biraz kendi başına oynayabilmesini sağlamak, kriz anlarında sakin kalmak, belki bazen minik cezalar vermek, koştur koştur büyütmemek gerekli belki, ama hangimiz /kaçımız yapabiliyoruz bunları ? Ebeveynlerin kararlılığı, kişiliğiyle de bağdaştırıyorum ben bu sonuçları, yani şahsen fazla duygusal ( tipik Balık burcu anne), hemen ufacık şeylerle dertlenen biri olunca, bu karmaşalarım normal sanırım ?

Desteğe ihtiyacım çok, birinin bana bunu yap demesine, kesin çözümlere, psikolojisinin altında yatanları bulmaya.. Her yaşın kolaylığı ve zorluğu çok, kolaylıklarından dolayı hafiflediğim doğru ama zorluklara düşünce fazla ağırlaşıyorum.. Yorgunum..

Öyleyse önerilerinizi, hikayelerinizi, mutlu sonlarınızı bekliyorum :)

Mutlu anneler ve dolayısıyle mutlu çocuklar olsun hayatta, gündemde hep kara şeyler okurken bu aralar, nacizane bir umut benimki..


29 Haziran 2015 Pazartesi

Prensesimizin Rengarenk Hayal Dünyası

Uzun süredir yazmak istediğim bir paylaşım çizgi film konusu.. Melis’ten önce gayet masum bir bakış açımın olduğu, ancak Melis’ten sonra fikrimin  biraz değiştiği bir konu. Sanırım olayın içine girmeyince bilinmiyor; yani sonuçta önceden oturup çizgi film izlemiyorsunuz, evde bir junior yetişmeye başlayınca karakter isimleri ve kişiliklerine varana kadar biliyorsunuz..



Gerçekten de şaşırırdım, bir çocuk nasıl bir karakteri sevebilir, diğerini neden sevmiyor ya da anne-babalar bu kadar çok karakteri nasıl aklında tutabiliyor gibi..



Bizim çizgi film izleme alışkanlığımız aslında 2 yaşından sonra başladı, öncesinde Tv açık da olsa çok bakmazdı. Özellikle izlemesini istediğim, sanırım heveslendiğim bir dönem de oldu, izlemiyordu.. Bir süre sonra belli karakterleri izlemeye başladı ve büyüdükçe de anlatmaya, onların yaptıklarını hatta yediklerini örnek almaya başladı. Ben de artık eskisi gibi katı bakmıyordum çizgi film konusuna..

Şu sıralar minik minik Sofia’lar var evimizde:) Hatta gelecek doğum günü Sofia kıyafetli olacakmış diye anlatıyor herkese:) E iş bana düşüyor, artık konseptte Sofia’lı neler kullanırız diye araştırmaya başlayacağım. Bir de Korsan Jake ve papağanları en ilgimizi çeken karakterler.. Haftaiçi anneannesiyle saatleri ezberlemişler, gündüz saat 11:30’da Jake, akşama doğru saat 17:00’de Prenses Sofia’yı izliyorlar. Bu iki çizgi film de hafta içleri her gün aynı saatlerde Disney Channel’da oluyor.



Karakterleri tanıtmak isterim biraz sizlere;

Prenses Sofia

Annesi Miranda, Kral 2.Roland’la evlendikten sonra sarayda yeni ailesiyle yaşamaya başlayan ve kraliyet hayatının inceliklerini öğrenmekte olan 12 yaşındaki Sofia’nın maceralarının anlatıldığı çizgi dizide minik izleyiciler prensesliğin doğuştan değil sonradan kazanılan güzel davranışlarla geldiğini öğreniyor. Sofia hem yeni hayatına alışmaya çaışıyor hem de kralın diğer çocukları Prenses Amber ve Prens James ile kardeşlik kavramını öğreniyor. Saraya taşındığında Kral 2.Roland tarafından kendisine özel güçleri olan bir kolye verilen Sofia, bu sayede yaralı bir kuşa yardım ettiğinde hayvanlarla konuşma yetisi kazanıyor veya yardıma ihtiyaç duyduğunda Pamuk Prenses, Mulan, Sindirella, Belle ve Ariel gibi Disney prenseslerini de yardıma çağırabiliyor. Sofia’ya bu sihirli yolcuğunda Disney Perileri’nden Fauna, Flora ve Merryweather da eşlik ediyor.



Jake ve Var Olmayan Ülkenin Korsanları

“Jake ve Var Olmayan Ülkenin Korsanları”, minik izleyicileri Korsan Jake, arkadaşları Izzy ile Cubby ve papağanları Skully’nin başrolünde olduğu müzik dolu bir hazine avına çağırıyor. Kahramanlarımız gemileri Bucky’le beraber her bölüm iki maceraya atılarak Disney klasiklerinden Peter Pan’in ünlü karakterleri Kaptan Hook ve Smee’yi alt etmeye çalışıyor. Bu keyifli yolculukta takım çalışması, problem çözme kabiliyeti ve fiziksel aktivitenin önemi vurgulanıyor. Ayrıca her bölüm Var Olmayan Ülkenin Korsanları bandosu bir korsan şarkısı çalıyor.



Çizgi dizide dostluk ve birlik olmanın sonucu kazanılan başarılar üzerinden takım çalışmasının önemi vurgulanıyor. Karakterlerin her biri farklı özellikler taşıyor ve biraraya gelip kenetlendiklerinde akıllı, güçlü ve eğlenceli bir takım oluşturuyorlar. Örneğin, Jake takımın kendine güveni yüksek lideri, Cubby harita kullanma becerisiyle her zaman doğru yolu bulmalarına yardımcı oluyor, Izzy ise buldukları ganimetleri kullanışlı hale getiriyor ve sorunlara karşılık yaratıcı çözümler buluyor. Aynı zamanda ekip, Izzy’nin peri tozu sayesinde Jake ve ekibin uçmasını sağlıyor. Skully, bir takımın sahip olabileceği en iyi gözlemci papağan; Bucky ise onları her zaman gitmeleri gereken yere ulaştıran güvenilir bir dost.



Disney Channel çocuklara Doktor Dottie ve İlaçları, Doraemon, Fineas ve Förb, Esrarengiz Kasaba, Muhteşem Örümcek Adam gibi çizgi filmler de sunuyor. Haftasonları da saat 11.00 ve 17.00’de ailecek hep birlikte izlenebilecek harika Disney klasikleri var kanalda. Çizgi filmler pozitif mesajlar, harika görseller ve inanılmaz bir hayalgücü sunuyor.

Çizgi film’lerin hayalgücü, görsellik gibi kavramlar dışında çocuklara farklı birçok şey öğrettiğine de inanıyorum. Sonuçta çocuklarımız sabah saatinden akşama kadar çizgi film izlemiyor ama onlara sunduğumuz sürelerde izlediklerinde, kaliteli, zengin içerikli, iyimserliği hissedebilecekleri filmleri izlemeleri çok önemli. Hem kızımda, hem etrafımda gözlemlediğim en büyük gelişim, kelime dağarcıklarının genişlemesi, konuşmalarının hızlanması.

Melis’le mütevazi prensesimiz Sofia’yı her oturup izlediğimizde, hemen yakın arkadaşı Yağmur’u da çağırmak istiyor, Yağmur da benim arkadaşım birlikte izleyelim anne gibi şeyler söylemesi beni öyle mutlu ediyor ki:)  Jake ve Varolmayan Ülkenin Korsanları’nı izlerken ona genelde anlatıyorum, hem gözlerini TV’den ayırmadan ve birşey anlamadan öylece bakakalmasın, hem de biraz anlasın istediğimden.. Bu arada televizyonlarını uydudan izleyen takipçilerim için hemen bir bilgi daha paylaşayım; Disney Channel uydudan her zaman şifresiz yayınlanıyor. Onun haricinde Digitürk, D-Smart, Teledünya, Tivibu ve Netd.com gibi farklı platformlar üzerinden de izlenebilir.




Paylaşmayı da öğrenebiliyor çocuklar, illa bir eşya paylaşımı değil, izlediklerinde, gördüklerini anlatmaya başlıyorlar, karakterlerin yaptığı, söylediklerini birlikte yapabiliyorlar. Bir olay yaşadığında aklına gelen ilk örnek geçmişte izledikleri olabiliyor.

Melis’te gözlemlediğim en önemli gelişimlerden biri de, hayvanları izlediği çizgi filmlerle öğrenmeye başladı. Bu sayede hayvaları seviyor da, korkmaması gerektiğini biliyor. Her ne kadar annesi kedilerden korksa da:) İnanmayacaksınız ama bana kedileri sevdirmeye çalışıyor, anne korkma diyerek..




Eğlenceli, kaliteli, aile kavramının yer aldığı, yaratıcı, hayal gücünü besleyici çizgi filmleri Disney Channel’dan takip edebilirsiniz.  Internet sayfalarında yer alan oyun ve videoları da izlemekten keyif alıyoruz..