İsim:

Email: *

Mesaj: *

İsim:

Email: *

Mesaj: *

20 Nisan 2015 Pazartesi

Anne-Baba ve Çocuk Ilişkisi Üzerine Notlar..



Geçtiğimiz günlerde şirketimize "Anne-Baba ve Çocuk İlişkisi" üzerine seminer vermek için gelen Uzm. Klinik Psikolog Pınar Kaya Türk, konuyla ilgili hepimizin bildiğini düşündüğü konulara farklı bir ışık tutarak bizleri aydınlattı.

Ben de hem kendime not, hem de sizlere faydalı bir paylaşım olması açısından taze taze yazayım dedim. Bir kısmı bazılarımızın zaten uyguladığı, bazılarımızın bilip kafasına uymadığı, uygulamadığı konular. Seminer sırasında kendisine yöneltilen soruları duyunca evet evet yalnız değiliz, hepimiz ortak şeyleri yaşıyoruz dediğim çok oldu, birçoğumuz aynı dertlerden muzdarip durumdayız aşikar:) Aynı hikayelere ortak oluyoruz..
Keyifle okumanız dileğiyle..



“Model Olmak”
0-3 yaş arası çocuklar genelde ebeveynlerini kopyalama yolundalar. Annelerin kullandığı kelimeleri kullanma gibi mesela. Bu sebeple olabildiğince konuşmalarımıza dikkat etmemiz gerekiyor. Bu dönemde ağız yoluyla dünyayı tanımaya başlıyorlar. Anne sütüyle başlangıç yapıyorlar tanımaya.
Erkek çocuklarının anneye, kız çocuklarının babaya aşık olduğu Oedipus dönemi de bu yaş aralığında. Anne ile baba ilişkisini bozamadıkça, annem babamı seviyor, ben de babam gibi olursam annem beni sever düşüncesi yer alıyor akıllarında. Gizli gizli yaşıyorlar bunu ve bazı haraketleriyle ele veriyorlar kendilerini. Erkek çocuk annenin tam hakimi gibi hissetmeye başlıyor. Evli olup, eşi ilgisiz olanlarda bu rekabet ihtiyacı olmuyor. Dikkat ederseniz genelde ilgili anne-baba ilişkilerinde çocuk hep araya girme arzusu içinde. Kız çocuklarının babaya düşkün olma konusu bizim evde tam tersi, belki çalışan anne olmamdan kaynaklanıyordur, Melis benimle yapışık durumda, babasıyla konuştuğumda araya girmesi, bir misafir geldiğinde beni ortamdan soyutlamaya çalışması yaşadığımız ilk aklıma gelen örnekler. Yani bu dönemde nasıl tavırlar sergilersek, kendimizin aynasını göreceğiz..

“Kurallar Koymak”
Okul öncesi bazı kurallar koymamız gerekliliğinden bahsetti Pınar Hn. Bu kuralları koymalıyız ve otorite geliştirmeliyiz ki, ergenlik döneminde karşılarında durabilelim!!  İki çocuk var, ikisine de aynı kuralları koyduğumuzu düşünelim, biri uyum sağlıyor, diğeri kendini yerden yere atıyorsa, bunda kişilik özelliklerinin de etkisi var, yani bazı davranışlar genlerden gelebiliyor:) Bizim doktorumuz da bazen bir konuda hayıflandığımda, e genlerden geliyor der, özellikle inatçı olmasına ve yeme alışkanlığına:)

İtiraz durumlarında anlatıp, fikir birliğine varmaya çalışılmalıdır. Mesela Tv izlenecekse, buna yarım saat izleyebilirsin diye sınır koyduysak ve o daha fazlasını istiyorsa, anlatıp anlaşmaya çalışılmalı. Hala itiraz ediyorsa, bunun bir telafisi olacak şeklinde yaklaşılmalı, örneğin; bugün sevdiğin birşeyi yiyeceksin ya da yarın 10 dk daha fazla izleyeceksin gibi.. Net durmak önemli. 

Anneanne/babaanne/dedelerin bulunduğu ortamlarda kural koymak zor ancak bu durumu onlarla da paylaşıp, kuralları beraber koymak ve onların da duruma uyumlu davranmalarını sağlamak gerekiyor. İkna olmayan, aşırı tepkiler veren çocuğa karşı aynalama yöntemini denememiz gerektiğini iletti Pınar Hn. Yani onu anladığımızı belli etmeliyiz, hislerini ona tercüme etmek bir nevi.. Ağlayarak istediğini yaptıran çocuklarda aynalama yöntemini sürekli deneyerek, ilgisini farklı yöne çekmeye çalışarak bu tavrının önüne geçmeliyiz.

Bu kadar ağlatarak çocukların psikolojisini olumsuz etkiler miyiz, gelecekte farklı izleri olur mu sorusuna Pınar Hn. 2 yaş altındaki çocukları ağlatmamak gerektiğini ileterek yanıt verdi. Dikkatini başka yöne çekerek, ağlamasına son vermeliyiz. Çünkü bu dönemdeki çocuklar, ben önemsizim, ağlıyorum kimse ilgilenmiyor, ne kadar üzülsem de kimse bakmıyor gibi düşünceler içinde olabiliyorlar. Ancak 2 yaş üstündeyse taviz vermek yok :) Kural için ağlayabilir..

Burada kültürel bir durum da var, Türk Milleti olarak yumuşağız, dayanamıyoruz ancak farklı kültürlerde ağlasa bile ilgilenmemekten öte hiç müdahale etmiyorlar. Bunları akla getirmek gerek.
Bu aşamaya kadar dinlediklerim sonrası, yok yok ben bu kadar kuralcı olamam, zaten evde kural da koymuyoruz, mutlu olsun ağlamasın yeter ki modundayız derken, yaşadığımız örnekleri düşününce ne kadar haklı aslında dedim. Ve şu cümlesi bunu aklımda pekiştirdi. “Hazzı erteleyebilen çocuklar yetiştiriyoruz bunları yaparken...” Tam tersi davranışlarımızda, çocuklar hazzı ertelemiyor, herşey, her istediği hemen olsun istiyor.

“Tutarlı Olmak”
Anne ya da baba, biri evet, biri hayır diyorsa kafası karışıp, zayıf nokta yakalıyor çocuk. Hep koalisyon halinde olmalıyız. Koyduğumuz kurallar günden güne değişmemeli, yani kendi içimizde de tutarlı olmalıyız.


“Rutinler Oluşturun”
İtaat etmemeye çalışsalar da, çocuklar koyduğumuz kuralları seviyorlar. Bu sebeple rutinler oluşturun, hayatlarında gelişimlerinde önemli olan rutinler, hoşlarına da gidecektir.
Bu konu da uyguladığımız bir durum, akşam kısıtlı sürede güzel vakitler geçirmek için yaptıklarımız aslında rutin hale gelmiş durumda. Yemek sonrası oynadığımız oyunlar, uyku öncesi rutinlerimiz..

“Sorumluluklar Verin”
Ufak tefek sorumluluklar verilmeli. Özellikle kardeşleri olanlar için kıskançlığı da azaltıyor.

Yaş büyüdükçe evde bir balık ya da onun sorumluluğunda olacak görevler vermek gerekliliğinden de bahsetti Pınar Hn. Hem gelişimlerine bir artı, hem de hoşlarına gidecek bir aktivite olacaktır.


“Çocuk Merkezli Olmayın”
35 yaş üstü anne-babaların genelde çocuk merkezli olduğunu iletti. Dedeler-babaannelerin ilk torunuysa da çocuk merkezli olabiliyorlar. Mesela akşam birşey izlemek istiyorsunuz, çocuğun çizgi filmi yüzünden izlemiyorsunuz.. Çocukerkil aileler olmamak gerekiyor.


Bu kesinlikle katıldığım bir konu. Yani tüm hayatını çocuğa göre ayarlayan aileler olmamak gerekli. 1 yaşından önce evet, biz de her planımızı Melis’e göre yapardık fakat artık pek bu şekilde değil, uyku-yemek vs düzenini bozacak diye planlarımızı ertelemiyoruz açıkcası. Büyüyorlar ve alışmalılar diye düşünüyorum. Ebeveynler kendilerine de vakit ayırmalı, kendilerine has zamanları olmalı, inanın mutlu hissettiğiniz için çocuğunuza daha faydalı bile olacaksınız..

“TV-Ipad”
5 yaşından küçük çocuklar için tv-ipad süresi yirmi dk, 5 yaşından büyük ise yarım saat olmalıymış:) Gülüyorum evet, hangimiz ya da ne kadarımız bunu uygulayabiliyor bilmiyorum. Ki Melis doğduğunda telefonları aynı odada bulundurmayan biz, elinde ipadli çocukların ailelerine çok söylenirdik, bir süre sonra biz de aldık.. Tabii ki sürekli elinde değil ama yemek yerken, yolculuk sırasında kurtarıcımız. Bu konuda zaten o kadar katı da değilim, abartılmadığı sürece faydası olduğunu düşünenlerdenim. Tabi Pınar Hn.’ın anlattıklarını dinleyince hak veriyorum.

Uzun süreli TV ve ipad kullanımının kesinlikle zararının olduğunu, okul öncesi çocukların zihinlerinin bu sebeple renkli ve haraketli şeylere alıştığı, okula başladıklarında defter-kitabın sıkıcı geldiğini anlattı Pınar Hn. Çünkü çocuk kitaba baktığında uyaran eksikliği hissediyor. Hele ki 3 yaşından önce otizme zemin hazırlayabiliyor. Otizm çevresel faktörlerle de tetiklenen bir durum. Özellikle yatmadan önceki rutinler içinde tv-ipad olmamalı çünkü uyku sırasında da işlemlenmeye devam ediyor beyinlerinde.

Tv çok izleyen çocuklara dikkat edin, sizinle Tv cümleleri ile konuşur der Pınar Hn. Tv’den değil, sizden duymalı öğrenmeli kelimeleri..

Hayat şartları bunlardan uzak tutmak için zor olsa da, imkanlar yaratmalı ve sağlıklı çocuklar yetiştirmek için tercihler yapmak zorundayız.

“Ebeyenlere Ait Meselelere Çocukları Dahil Etmeyin”
Özellikle boşanma sürecinde eşiniz ile çocuğunuzun yanında konuşurken, sen karar ver hangimiz haklı gibi sorular yöneltmemek gerekiyor. Çocuk hakim değil.. Ya da annen/baban şunu dedi, sence hangimiz haklı gibi.. Normal insani tartışmalar bazen çocuğun yanında gerçekleşebiliyor ister istemez. Duygusal çalkantı içermeyen tartışmalar olabilir, ancak tam aksi olmamalı. Buna maruz kalan çocuklarda stres bağışıklık sistemini etkilediği için daha çok hasta olurlarmış, ispatlanmış bir durummuş bu..


“Yetişkinler Konuşurken Araya Girmelerine İzin Vermeyin”
Otorite kurabilmek icin bir tüyo.. Yerlerini bilmelerine yardımcı olmak lazım der Pınar Hn:) Çocuk araya giriyor diye telefonu kapatmamak lazım mesela..  Ben bunu çok yapıyorummm, Melis huzur vermiyor diye akşam arkadaşlarımla bile telefonda konuşmam:) Ama araya girdiğinde şu an telefonla konuşuyorum, daha sonra seninle ilgileneceğim diyerek, araya girmeyeceksini vurgulamak lazımmış.

Çocuklarla birlikte uyumak, banyo yapmak konusuna gelince... ( Tam da benim konum:) )

2 yaşından sonra birlikte banyoya girilmemeliymiş.. Birlikte uyusanız da yanından kalkacak, gece gelirlerse yataklarına gönderecekmişiz. Bu konuyu dinlerken çok gülüp, eğlendim:) Baya kanayan bir yaraymış:) Banyo konusunda çocuk, başkalarını çıplak görmeyi normalize etmeye başlarmış, bu yüzden zararlıymış. Bunu duyunca artık Melis’le duşa girmeyeceğim diye kesin karar verdim ama üzüldüm de, çünkü çok eğleniyoruzzz, yani bikini ile bile girmemek lazımmış, bu detayı belirteyim. Tabii ki bu konuyla ilgili aynı düşünüyorum ama hani biraz büyüyünce bırakırım diyordum. Başkalarının, babasının yanında bile bez değiştirmek, giyinme gibi konulara zaten çok dikkat ediyorum..


“Etiketleme Yapmayın”
Çalışkan, tembel, mert vs gibi. Beklenti koymuş olup, çocuğu zorlamış oluruz ya da tam tersi nasılsa beni böyle biliyor diye düşündürebiliriz. Bu yüzden karşılaştırmalar, etiketlemelere sonn..


“Eleştirmeden, Yargılamadan Dinleyin”
Ergenlik öncesi bunu ne kadar çok yaparsak, ergenlikte bir o kadar paylaşımcı oluyor çocuk. O, birşey anlatırken can kulağıyla ve eleştirmeden dinleyin. Komşunun oğlu-kızı üzerinden hikayeler anlatmayın.

“Küçük Yaşlarda Bol Bol Aynalama Yapın”
Ne hissettiğini söyleyerek, onların hissettiği duygularla ilgili kelimeleri onlara söyleyerek, duygu repertuarlarını genişletiyoruz. Doğduğu andan itibaren konuşmaya başlayın. Duygu kelimeleri yükleyin onlara. Bunun ne kadar doğru ve faydalı olduğunu, yaşayan ve uygulayan biri olarak biliyorum. Melis doğduğundan beri özellikle annem ve ben konuşur haldeydik, nasıl dinlerdi bizi, bir süre sonra karşılık vermeye çalışırcasına bir heyecanla sesler çıkarırdı:) Yani doğduğundan beri konuştuk onunla, bu sebeple şimdiki kelime dağarcığına şaşırıyoruz sanırım:)

2 yaşını geçip hiç konuşamayan çocuklara yorumu ise şu şekilde; çocuk kendine bir kanal seçmiş, kanal işe yaradığı sürece konuşmaya ihtiyaç duymuyor. Yani su isteyen bir çocuk düşünün, alıp sizi suya götürerek istiyorsa, ya da işaret dilini kullanıyorsa, sürekli ııh ıhh diye göstererek istemeye çalışıyorsa, onu biraz zorlamak gerekiyor. İstediği şeyi gösterip, bak bunu isteyebilirsin demek, sonrasında sorular sormak gerekiyor. Anlamıyorum diyerek, sen söyleyebilirsin demeli. Aynalama yapıp, hislerini ona söyleyip, sen de isteyebilirsini vurgulamalı. Ben her çocuğun gelişiminin farklı olduğu düşüncesindeyim bu konuda. Yani bazen bunları yapmak da işe yaramıyor ki. Ya da hiç çocukla konuşmamış, ilgilenmemiş ailelerin, evde sadece anneanne/babaanne ile kalan çocukların şakır şakır konuştuğunu da görebiliyoruz. Gelişim süreci farklı demek ki, elbet konuşacaklar, bunu ben diyorum:)

“Kaliteli Zaman Geçirin”
Bir günde en az 20 dk kaliteli zaman geçirin. Herkesin dilinde olan şu kaliteli zaman ne demek ?  Yapma, etme denilmeyecek, başka kimse, Tv ve telefonun olmadığı bir ortamda çocuğun istediği birşeyi yapmak. Yani ne yapılacağını çocuk belirleyecek. Resim, dans, şarkı, sarılıp oturmak bile olabilir.. Bir aktivite yapıyorsanız, yaparken onu izleyin, oyun kuruyorsa, izleyin, bitirmesini bekleyin. Merak ettiğinizi belirten sorular sorun, bilgi almaya yönelik değil, onunla ilgilendiğinizi belirten sorular. İç dünyasını anlamak için gözlemleyin, sorular sorun. Oyunu siz kurmayın, çocuk sizi yönetmesin, siz sadece izleyici ve ilgi gösteren tarafsınız.


En az 20 dk’yı duyunca bi sevindim:) Çünkü akşamları ortalama 2 saat Melis’in odasına geçer ve onun istediği şeyleri yaparız. Genelde ne oynanacağını o belirler, oynamak istemediği zaman kaldırır, başka oyuna geçeriz, sulu boya, hamur, legolar, aktivite oyuncakları. Bu süre içinde ben bile kopuyorum kafamdaki yoğunluktan, telefondan, iç seslerimden.. Tamamen ona odaklanmış oluyorum ve nasıl iyi geliyor.. Hem kuzunuzla kaliteli zaman, hem kendinize terapi ;)

Yazımın sonunda ilginizi çekebileceğine inandığım bir link paylaşmak istiyorum sizlerle. Blog yazarı Sena'nın dile getirdiği "Aile Toplantısı Nasıl Yapılır" yazısını keyifle okumanız ve yaşantınıza olumlu etki etmesi dileğiyle..

Sevgiler.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder